12’den Sonra Film ve Müzik

Writer: Nuh Cebeci

Date: 02/07/2021

PAYLAŞ

Yaşı yetenler iyi bilir; çok eskiden daha sadece tek bir siyah-beyaz TV kanalı varken… O da devlet kanalı olduğu halde tarafsız yayın yaparken ve sanat-kültür programlarına da fazlasıyla yer verirken, Hikmet Şimşek yönetiminde Pazar Konserleri olurdu… Hatta TRT1 bununla da yetinmezdi, hafta içi bazı akşamlar da 5’er dakikalık Minik Konserler yayınlanırdı…

İşte o zamanlardan girdi içime Klasik Müzik virüsü… Gerçi rahmetli babamın amatör bir Klasik Türk Müziği kemanisi olmasının da kuşkusuz etkisi vardı; fakat sanatın, kültürün yüceldiği, aydınlanmanın son dönemlerine yetişmiş olmamın da bunda çok büyük katkısı oldu.

Üniversite ve sonrası dönemlerde, herkesin buluşma noktası olan Taksim AKM’de cuma akşamları ve cumartesi sabahları arkadaşlarımızla İDSO konserlerini izlemek, daha sonrasında İstanbul Festivali derken… Klasik müzik artık sadece zevkle dinlemenin ötesinde ufak ufak anladığımız, yorum yaptığımız ve üzerine tartıştığımız bir uzmanlık alanımız haline de geldi. İyi ki de geldi…

Klasik müziğe genellikle Vivaldi’nin Dört Mevsim’i ile başlanır J Barok çağın en büyük bestecilerinden Antonio Vivaldi’nin, toplam 12 bölümden oluşan ve 3’er bölümlük dört mevsimi niteleyen konçertosu, sağlam melodik yapısı ve dinleyenlere hissettirdiği kuş cıvıltısından yağmura, fırtınadan yaz sıcağına kadar pek çok duygu sayesinde, belki de en çok dinlenen klasik müzik eserlerinden biri oldu. ‘Kızıl Papaz’ın bu eseri, aynı zamanda konçerto formunun da ilk ve en sağlam örneklerinden biridir.

Bundan sonra genellikle Mozart ve Beethoven’ın en popüler eserlerine geçilir… Mozart’ın Rondo Allaturca’sı, Küçük Bir Gece Müziği, 40. Senfonisinin girişi, 21. Piyano konçertosu veya Beethoven’ın o meşhur 5. ve 9. senfonileri, Ayışığı Sonatı gibi ölümsüz eserlerinin, klasik müzikle pek de haşır neşir olmayanların bile hafızalarında yeri vardır.

Baroktan klasik döneme, klasik dönemden de romantik döneme geçtikçe (yukarıdaki örnekler üzerinden gidecek olursam, zaman sırasıyla Vivaldi – Mozart – Beethoven), enstrümanların çeşitlenmesi, orkestranın büyümesi ve dönemlerinin ruhuna uygun olarak müzikal ifade biçimlerinin genişlemesi, bu bestecilerin eserlerinde kendini fazlasıyla belli eder.

Müziği sadece ‘hoşça zaman geçirme’, ‘dinlendirme’ amaçlarıyla değil de bir sanat formu olarak görüp ‘anlamaya / hissetmeye çalışan’ kulaklar için klasik müzik aslında o kadar çok zenginliği içinde barındırır ki… Aşkı, neşeyi, doğa sevgisini, yalnızlığı, Tanrı inancını, ölümü, matemi, savaşı, kahramanlığı… Aslında tüm sanatçılar belki de anlaşılmayı değil de ‘hissedilmeyi’ isterler. Sanatın da zaten işlevi ‘neyi’ anlattığından ziyade ‘nasıl’ anlattığı değil midir? İşte bu anlatım biçimlerinin teknikleri sanatçıları ilgilendirse bile, bu ifadelerin ruhumuzdaki duygusal kodlara nasıl karşılık geldiği bizim beğenimizin, hissiyatımızın tezahürüdür… Rivayete göre, Beethoven bir keresinde, kendisinin çaldığı bir piyano eserini dinleyen bir kadının ‘üstat, eserinizi dinledim, evet beğendim, ama anlamadım’ demesi üzerine ‘anlamaya çalışmayın’ diyerek aynı eseri bir kez daha çalar ve ‘şimdi müziği hissettiniz mi’ diye sorar. Kadının ‘evet, kesinlikle’ demesi üzerine de ‘işte benim istediğim de bu’ der.

Vivaldi, Mozart ve Beethoven’ın popüler eserlerinden keyif alıp daha da derine inmek isteyenlerin önünde çok daha büyük bir kapı açılır… İşte bu kapının arkası bir cennet bahçesi gibidir. Başlarda, çoğunlukla daha görkemli orkestra eserlerine duyulan ilgi, yavaş yavaş Oda Müziği eserlerine de kayar. Bale müzikleri, opera uvertürleri ve aryalar da devreye girer… Bu döneme ise artık, Ustalık Dönemi diyoruz J Klasik müziğin iyice hissedilmeye başlandığı, tek tek enstrümanların partisyonlarının takip edilebildiği, besteciler ve dönemleri, akımları hakkında fikir yürütülebilen, en keyifli dönemdir bu…

Barok öncesinden Boccherini, Pachelbel, Monteverdi… Barok dönemden Vivaldi, Haendel ve en büyük besteci Bach… Klasik dönemden Haydn, Mozart ve Beethoven’ın ilk dönem eserleri… Romantik dönemden Beethoven, Schubert (oda müziğinin bir numarası), Chopin, Çaykovski, Brahms, Dvorak… Opera bestecilerinden Verdi ve Rossini… Daha yakın zamandan Debussy, Ravel, Rachmaninof ve Shostakovich… ve daha niceleri. Klasik müzikle henüz daha haşır neşir olamayanlar, en azından Youtube’da ‘Best of’ diye taradıklarında çok keyifli, çok renkli, kocaman bir dünyanın onları beklediğini bilsinler…

7.Sanatta Klasik Müzik

Klasik müziğe giriş için en güzel yöntemlerden biri de belki klasik müzikle, bestecilerle, hayatlarıyla ilgili filmler… Çoğu, dönemlerinin birer Jim Morrison’ı, Eric Clapton’ı, Miles Davis’i olarak adlandırabileceğimiz, günümüz besteci ve gruplarına çok büyük ilham kaynağı olan aykırı tipler bunlar… Bu nedenle, onlar hakkında yapılmış kaliteli filmler, hem sinema hem de müzik keyfi açısından çok doyurucu olabilir…

İşte Bu Filmlerden Bir Demet:

Amadeus (Milos Forman’ın muhteşem filmi; Mozart’ın hayatı, inişleri çıkışları ve Tom Hulce’un muazzam oyunculuğu)

Ölümsüz Sevgi (Immortal Beloved) Beethoven hakkına yapılmış filmlerin belki de en iyisi… Huysuz, kibirli ama dahi Ludwig’in hayatı. Gary Oldman, Beethoven rolünde muazzam…

Piyanist (The Pianist) Roman Polanski’nin bol ödüllü unutulmaz filmi… Savaşın acımasızlığı ve müziğin birleştirici gücü.

Shine (Avustralyalı piyanist David Helfgott’un gerçek hayat hikayesinden uyarlanmış bir film. Geoffrey Rush, oyunculuğuyla harikalar yaratıyor)

Dünyanın Tüm Sabahları (Tous les Matins du Monde) Fransız sinemasının en incelikli filmlerinden biri, izlemeye doyamayacaksınız.

Son Konser (A Late Quartet) Philip Seymour Hoffmann’ın olağanüstü oyunculuğu ile öne çıkan çok başarılı bir film.

Operadaki Hayalet (Phantom of the Opera) Andrew Lloyd Weber’in muhteşem müzikleri ve gizemli bir hikaye.

1900 Efsanesi (Cennet Sineması’nın yönetmeni Tornatore’nin bir başka başyapıtı… Tim Roth’un harikalar yarattığı film. Orijinal müzikler ise Ennio Morricone’nin…)

Ve daha pek çoğu… Mesela, Sevgili Öğretmenim (Mr. Holland’s Opus); Paylaşılamayan Tutkular (Hilary and Jackie); Piyano (Piano); Paris’te Son Konser (Le Concert); Ayazda Bir Yürek (Un Coeur en Hiver); Kolya (Kolja); Kırmızı Keman (Le Violon Rouge); Son Veda (Okuribito); Güz Sonatı (İsveçli sinema dehası Ingmar Bergman’ın başyapıtlarından biri)

Daha Bitmedi 🙂

Hazır klasik müzikle ilgili filmlere başlamışken belki yine müzik temalı çok güzel filmlerle devam etmek istersiniz… Bu sıcak yaz aylarında şöyle güzel müzikle beraber nefis filmler izleyerek derin bir nefes almak için:

Walk the Line – Büyük ABD’li folk-rock müzisyeni Johnny Cash’in hayatını anlatan bu nefis filmde, Joker ile Oscar ödülünü alan Joaquin Phoenix yine harikalar yaratıyor)

Whiplash – Caz davulcusu olmak isteyen bir gencin, mükemmeliyetçi ama biraz dengesiz hocasıyla arasındaki psikolojik – gerilimli ilişkisi… caz müziğine doyacaksınız.

Aşıklar Şehri (La La Land) – Whiplash gibi yine Damien Chazelle imzalı bu bol ödüllü filmde, caza, şarkılara, romantizme doyacaksınız.

Blues Brothers – Tüm zamanların en efsane, en eğlenceli filmlerinden biri… Hala izlemediyseniz çok şey kaçırmışsınız demektir.

Kaldırım Serçesi – Edith Piaf’ın inişli çıkışlı hayatını anlatan filmde Fransız yıldız Marion Cotillard o sene bütün ödülleri silip süpürdü.

All That Jazz – Bob Fosse’un yarı otobiyografik bu filmi, tüm zamanların en başarılı müzikal yapıtlarından biridir.

The Wall – Pink Floyd’ın double albümü üzerine Alan Parker’ın yönettiği muhteşem film…

The Doors – Yine efsane grup The Doors ve grubun solisti Jim Morrison’u anlatan bir Oliver Stone filmi. The Doors’un müziklerine doyacağınız çok başarılı bir film.

… ve yine daha pek çoğu: S/B dönemden Hollywood filmleri (Singing in the Rain’den The Sound of Music’e, West Side Story’den My Fair Lady’e kadar…), Chicago, Cabaret, New York New York, Rocketman, Bohemian Rhapsody, Mamma Mia, Grease…

Sinema da, müzik de Can’dır… Eğer şimdiye kadar yeterli zamanı ayıramadığınızı düşünüyorsanız, haydi bu yaz yeni bir başlangıç yapın… Klasik müziği keşfedin, sinemaya hayatınızda daha fazla yer verin… Farkı fark edeceksiniz J

PAYLAŞ