Sinemada Moda

Writer: Nuh Cebeci

Date: 28/11/2022

PAYLAŞ

Malum, dergimiz bir kadın ve moda dergisi… Biz de bu köşemizde sinema, müzik, edebiyat üzerine bir şeyler karalıyoruz. Fakat bugüne kadar yazılarımda sinema ve moda ilişkisi üzerinde durmadığımı fark ettim.

Işıltılı moda dünyası ve gerçek içyüzü, modacıların ve modellerin sıra dışı yaşamları kuşkusuz yedinci sanatın da ilgi alanı içinde oldu her zaman…

Şimdiye kadar bu konularda hem kurgusal hem de belgesel içerikli pek çok film yapıldı. Bu yazımda, en çok bilinen, en etkileyici 6 kurgusal filmden kısaca bahsetmek ve bazılarını kaçırmış olabilecek okurlarımıza yeniden hatırlatmak istiyorum.

THE DEVIL WEARS PRADA (2006)

İnsanüstü oyuncu Meryl Streep’in unutulmaz performansıyla da hatırlanan bu filmle başlamak sanırım en doğrusu. Streep’in yanı sıra Anne Hathaway ve Emily Blunt’ın da yer aldığı bu film, aslında Vogue dergisinin efsane genel yayın yönetmeni Anna Wintour’un hırslı ve acımasız yüzünü ortaya döken bir romandan uyarlanmış.

Romanın yazarı, Wintour’un asistanı olarak ilk iş deneyimini yaşayan Lauren Weisberger… O görkemli podyumların, defilelerin, ‘marka’ların arkasındaki bütün samimiyetsizliği ve çıkarcılığı görmenin yanında, film boyunca geçit yapan birbirinden güzel kıyafetler, ayakkabılar, Streep’in o nobran tavırları, aşkı ve kariyeri arasında sıkışan Hathaway’in ikilemi hafızamıza kazınıyor. Şu notları da ekleyelim: Filmin sadece kostüm bütçesi 1 milyon USD civarında gerçekleşti ve Anna Wintour filmin galasına gerçekten de bir Prada kostümü ile katıldı. Filmin gişede çok büyük başarı sağladığını da unutmayalım.

COCO BEFORE CHANEL (2009)

Adından da anlaşılacağı gibi ünlü Fransız tasarımcı ve modacı Coco Chanel’in, Chanel’den öncesine yani ilk dönemleri üzerine odaklanan biyografik bir film bu… Yönetmen, Fransız Anne Fontaine; Chanel’i oynayan oyuncu ise sinemaseverlerin özellikle Amelie’den anımsayacakları Audrey Tautou. Aslında sadece moda üzerine yapılmış bir film değil bu; sıfırdan zirveye çıkışın öyküsünün anlatıldığı, burjuvaların hayatına bir yabancının gözüyle bakarak modaya çalışan sınıfların rahatlığını, sadeliğini getiren, kadın giyimini özgürleştiren öncü, anarşist bir kadının başarı hikayesi.

Küçüklüğünde ve gençliğinde pek çok acıyı ve deneyimi yaşayan ve asıl amacı o burjuvazinin içinde yer almak olan bir kadının… Özellikle kadın izleyicilerin büyük keyif alacaklarından eminim.

HOUSE OF GUCCI (2021)

Geçen sezonda vizyona giren ve kadrosunda Lady Gaga, Jared Leto, Adam Driver, Al Pacino, Selma Hayek gibi birbirinden ünlü oyuncu ve sanatçıları barındıran film, Holywood’un en iyi yönetmenlerinden Ridley Scott tarafından çekilmiş. Lady Gaga’nın oyunculukta da ne kadar başarılı olduğunu A Star is Born’den sonra daha da pekiştirdiği de bir film aynı zamanda.

Kocaman bir hanedanlığın çöküşünü / el değiştirmesini, moda sektöründeki ve dünyadaki değişimleri, Gucci tahtının varisi ve yöneticisi torun Maurizio Gucci’nin, ayrıldığı eski eşi tarafından bir kiralık katil aracılığıyla öldürülmesi teması üzerinden soluk soluğa ama abartılı oyunculuklarla eğlenceli bir şekilde izliyoruz. Bir zamanlar Gucci’nin tasarımcısı olan ünlü modacı Tom Ford’un filmi biraz abartılı bulduğunu, hatta Gucci ailesinin filmi bir hakaret olarak nitelendirdiğini de eklememiz gerekir.

FUNNY FACE (1957)

Güzeller güzeli, zarafet timsali Audrey Hepburn olmazsa olmaz… Kendisine, rüzgarda salınan tüy gibi dans eden muhteşem Fred Astaire’in eşlik ettiği bir müzikal romantik komedi filmi bu (1957’de Audrey 28, Fred ise 58 yaşındadır, dikkatinizi çekerim). Yönetmen ise, o dönemin Singing in the Rain de dahil olmak üzere en iyi müzikallerini çeken, aynı zamanda koreograf Stanley Donen.

Hikaye kısaca şöyle: Bir kitapçıda çalışan, felsefe meraklısı, bakımsız Audrey’in, moda fotoğrafçısı Fred tarafından keşfedilmesi ve şarkılarla, danslarla birlikte modanın merkezi Paris’e kadar uzanan bir hikaye… Film bir yandan sektöre arka plan eleştirisi getirse bile, müzikler ve romans o kadar ön planda ki, pek de derine inmeden çok güzel anılarla, bu hoş filmi tekrar izlemek istiyorsunuz J

PRET-A-PORTER (1994)

Türkçe adıyla Hazır Giyim, tam beş kez Oscar’da en iyi yönetmen adayı olan ve yaşamının sonlarına doğru Oscar Onur Ödülü alan yönetmen Robert Altman’ın pek de istenileni veremeyen hiciv dolu bir filmi. Aslında tam bir yıldızlar geçidi olan filmde Anouk Aimee, Sophia Loren, Marcello Mastroianni, Julia Roberts, Tim Robbins, Kim Basinger, Forest Whitaker gibi oyuncular da kısa roller üstlenmişler.

Paris Moda Haftası heyecanla beklenirken ve farklı cenahlarda dedikodular, kıskançlıklar ve entrikalar gırla giderken sektörün içinden birinin cinayete kurban gitmesi işleri iyice karıştırır. Moda muhabirlerine gün doğmuştur. Onlarla birlikte siz de bu renkli ama ikiyüzlü dünyanın içinde dolaşırken bulursunuz kendinizi… Filmin sonuna doğru ise ilginç ve spektaküler bir sürpriz defile var 😉

PHANTOM THREAD (2018)

Boogie Nights ile başlayan sinema yolculuğunda kendine özgü çok başarılı bir sinematografik dil yakalayan, mükemmel hikaye anlatıcısı Paul Thomas Anderson’ın (Magnolia ve The Master gibi şaheserlerin de yönetmeni) bu mükemmel filminde, Daniel Day Lewis sinemadaki son rolünü oynayarak, yine Anderson’ın filmi There Will Be Blood’dan sonraki üçüncü Oscar’ını da aldı…

Hem de TWBB’deki o önce petrole bulanmış kaba saba adamdan hırslı ve kötücül bir adama dönüşen muhteşem performansından sonra, bu filmde de kraliyet ailelerine gelinlikler diken Londra’nın en tanınmış modacısını canlandırarak… Petrol kuyusuna kazma vuran Lewis’e karşı, elinde iğne iplik, kumaş teğelleyen zarif bencil İngiliz burjuva terzisi Lewis… Hayatına giren kadınlarla tek taraflı hegemonik ilişkiler yaşadıktan sonra aniden karşısına çıkan Alma’nın onun nasıl ilham perisi olduğunu, ilişkinin nasıl bir düzeye evrildiğini, 1950’lerin moda dünyasını arka plana alarak pek güzel anlatıyor Anderson…

Listeyi daha da uzatmak mümkün belki, ama bir sinefil olarak filmlerin kalitesini de biraz dikkate alarak seçtim bu 6 filmi. Bunların dışında, daha da derine inmek isteyenler için özellikle 2 belgesel filmin de çok başarılı olduğunu vurgulamak isterim:

VALENTİNO : THE LAST EMPEROR
İtalya’nın en ünlü kişiliklerinden Valentino’nun hayatı, kariyeri, ilişkileri, moda sektörüne bakışı, filmin çekirdeğine 50 yıllık iş partneri ve yoldaşı Giancarlo Giammetti ile ilişkisini alarak anlatılıyor. Çok iyi eleştiriler alan bir belgesel…

DİOR AND I
Dior, Calvin Klein ve Prada’nın bir dönem kreatif direktörlüğünü yapmış, şimdi kendi markasının
sahibi Belçikalı cesur tasarımcı Raf Simons üzerinden sektöre empatik bir bakış atan ve içinde pek çok yıldızın da boy gösterdiği bu belgesel, moda üzerine yapılmış en başarılı filmlerden biri olarak kabul ediliyor.

Her zaman ‘moda, insanın kendine yakışanı giymesidir’ ilkesiyle hareket eden sıradan bir vatandaş olarak modaya ancak sinema penceresinden bakabiliyorum 🙂 Sizlere iyi seyirler dileyerek yazıyı Raf Simons’un bir sözüyle bitirelim: ‘Benim için romantik olan geçmiş değil, gelecektir’.

PAYLAŞ