Sanatçı Ebru Uygun; Akaretler Sıraevler’de boş bir mekana, dijital ortamda, özel bir uygulama aracılığıyla yerleştirilen yapıtlarını, yine dijital ortamda izleyicilerle paylaşıyor. Bu sanat buluşmasında izleyici sergiye davet edilmiyor, sergi izleyicinin ekranına misafir oluyor. Sergi mekanı ve yapıtlar gerçek ancak çekim, yapıtlar fiziki mekanda olmadan dijital yollar ile yapıldı. Bu projesi ile Ebru Uygun; serginin dijital ortamda oturduğu zemin, gerçeklik ve illüzyon kavramlarını da sorgulatıyor.
Serginin sanal gerçeklik ortamında sunulması izleyiciye, 2 boyutlu bir ekran aracılığıyla 3 boyutlu bir deneyim yaşatıyor. Sergi gezme deneyimi, inisiyatifin izleyicide olduğu uygulama ile bir üst seviyeye çıkartılıyor.
İzleyici, sergilenen tüm yapıtların – gerçekte mümkün olamayacak şekilde – 6 yüzeyini de görebiliyor, tüm desenleri detaylıca inceleyebiliyor. Ayrıca, arzu ederse yapıtları satın alabiliyor.
Çocukluk dönemlerinden itibaren kronik rahatsızlıkları ile mücadele eden ve mücadelesini sanatın iyileştirici gücü ile bir kazanıma dönüştüren Ebru Uygun; dünyayı etkisi altına alan Covid-19 sürecinde “ömrümün büyük bir çoğunluğunu geçirdim” dediği odaları yeniden hatırladı. Taşıdığı hastalıklar nedeniyle uzun bir zaman boyunca ailesinden ve arkadaşlarından uzak yaşadığını ifade eden Uygun, pandemi nedeniyle kendi normaline geri dönerek eski odalarında kendiyle baş başa kaldı. Odaların üzerinde bıraktığı hislerle ve bilinç ile topluma maksimum fayda sağlamayı amaç edinen sanatçı, 1994 yılında TOÇEV’e de hayat verdiği odalarda ebru sanatı ile şifa bularak “Hayatı Odalara Böldüm” adını verdiği sergisini oluşturdu. Pandemi nedeniyle dijital platformda segilenen değerli koleksiyon, https://www.ebruygun.com.tr/hayatiodalaraboldum/ linki üzerinden sanatseverlerle buluşuyor; serginin küratörlüğünü ise Begüm Güney Alkoçlar üstleniyor.
Pandemi nedeniyle sergisini dijital platforma taşıyan Uygun’a göre;
Tüm dünyanın yaşadığı karantina hali ve sosyal kısıtlamalar, sahip olduğu kronik rahatsızlıkları nedeniyle ‘normal’dir. İnsanın bir tezahürü olarak kurduğu her tür ilişkinin askıya alınması, ’Hastalanmamaya’ çalıştığı bu süreci, ‘özgürleşmeye’ yönelik derin bir gereksinim duyduğu noktaya hızla taşıyor. Bu özgürlük mücadelesi, az rastlanır nitelikte bir çalışma disiplini biçimini alarak; ağırlıklı olarak bedeninin sınırlarına rağmen ‘üretkenliğini’, yapıtları aracılığıyla tartıştığı bir bağlam meydana getiriyor.
Uygun’un biçimsel bir arayış içine girdiği yeni sergisinde, çeşitli boyutlarda üretilmiş küplerden oluşturulan enstalatif yapıtı; 3 boyutlu forma geçiş sürecini meydana getiriyor. Dökülen, akıtılan, üst üste ve yan yana uygulanan katmanları-boyanın ‘göçebe’ niteliğine rağmen, sanatçı malzemede ve uygulamada kusursuz bir ustalık sergiliyor. Uygun’a göre; “Bize, hepimizin ortak kaygılarına dair; merkezine kendi hayatını koyarak bir şeyler söylüyor. Sahip olunan tüm duygusal, toplumsal ve biyolojik bağlar ile bizim izlerimizi taşıyor.”
Ebru Uygun; hayatı ve sanatı kontrol etmeye çalıştığı bir rastlantısallıkla göğün ve yerin renkleri ile nefes alınabilecek bir dünyayı müjdeliyor. Kronik olanın sınırsız, bitimsiz ve sonsuz yapısına karşı sanatsal ifadesini, hayatın üzerinden kuran bir hissiyatla direnişe yakın bir yerlerde duruyor. Dünyada var olma yöntemi olarak sanatı üretiyor.