E. Janset Kılıçtaş / Mücevher Tasarımcısı
Röportaj: Sevil Balaban /sevil.balaban@nyxdergi.com
Çocukluğundan beri sanata ilgisi vardı. Ailesi de bu ilgiyi destekledi. Tasarladığı mücevherlerin hayata geçirilmesi aşamasında da bulunmak isteyen E. Janset Kılıçtaş, lise biter bitmez, ünlü mücevher ustası Sevan Bıçakçı’nın yanında çalışmaya başladı. Çok kısa bir süre sonra padişah kavuklarından ilham alarak bir Osmanlı Koleksiyonu tasarladı ve bu çalışmaları Sevan Bıçakçı’nın atölyesinde üretilerek hayata geçti. 2005 senesinde henüz çok küçük yaşta olmasına rağmen AYA SOFIA MÜZESİ’nde kendi adına “İlahi Döngü” isimli ilk mücevher sergisini açtı. 2018 yılında da Bebek’de bir mücevher ve sanat butiği açtı. Burada kişiye özel mücevherler, kurumsal objeler tasarlanmakta ve aynı zamanda heykel, resim eğitimleri vermektedir.
E. Janset Kılıçtaş ile başarı dolu hikayesini konuştuk.
Çocuk yaşlarda mücevher tasarımcılığına başladınız ve merak ediyoruz bu size neler kazandırdı?
Lise son sınıftayken mücevher tasarımları yapmak bana mutluluk vermeye başlamıştı. O zamana kadar da yine moda çizimleri yapıyordum ve keyif alıyordum. Belliydi hangi alanlarda ilerleyeceğim bence. Bir tasarımcının aynı zamanda üretimi de çok iyi bilmesi gerektiğini biliyordum ve büyüklerden duyuyordum.
Annem o dönem Mehmet Kabaş kuruculuğuyla eğitim veren bir bölüm olan Mücevher Sanatı okuluna kayıt yaptırdı beni. Bu özel okul ilklerdendi.
Ve Mehmet Kabaş ile Tamer Kızılağaç beni Sevan Bıçakçı’nın atölyesine götürdüler. Tasarımlarımı gören Sevan Bıçakçı onunla çalışmamı istedi hemen.
Ve işte o küçük yaşta muazzam Kapalıçarşı kültürüne girmiş oldum.
Orada öyle bir atmosfer var ki size daha hassas olmayı, insanların akıllarını ve ruhlarını çok hızlı okumayı öğretiyor. Yani yalnızca kuyumculuk değil esasında hayatı daha hızlı öğrenme, insan analizi yapabilme yeteneğini kazanıyorsunuz. İnsanları çözebilmeyi. Dünyadaki en zor deneyimlerden biri ama orada yetişenler için bu çok daha hızlı. Bana katkıları sonsuz küçük yaşta orada olmamın. Henüz genç yaşta öğretileriniz daha da büyük oluyor, işte bana kazandırdıklarından bence en mühimleri.
Tasarım sürecinizi de biraz anlatır mısınız, zorlukları var mı?
Özgün tasarımcıların ve sanatçıların en zor anı oluşum anıdır. Çünkü var olan tasarımlara bakarak onu geliştirmek ile sadece aklına, felsefi yetisine dalarak oradan tasarladıklarını çıkarabilmek farklı şeylerdir. Benim üretim aşamalarım öncelikle aslında odaklandığım tasarım konusunu yazarak başlar. Onu irdelerim, yazarım, felsefi açıdan, soyut bakmaya çabalarım. Sonrasında forma dönüştürürüm ve kıymetli ustalarımla üretime başlarız.
Bu sistemim koleksiyon aşamalarım için geçerli. Bazen özel siparişle tasarlamam gereken ürünler oluyor. O zaman da tasarımımı taşıyacak kişiyi iyi analiz ederek tasarlarım. O kişinin beden dili bile o kadar önemlidir ki tasarladığım ürünleri konforlu kullanabilmesi için.
Tasarımlarınızın yurtdışından da alıcıları var mı?
Tasarımlarımı yoğunlukla Türkiye’deki mücevher alıcılarıyla buluşturuyordum ama son yıllarda yurtdışı pazarım da oluştu. Rusya, Katar, Dubai ve bir de Amerika’nın belirli bölgelerinde çok beğeni alıyor.
Eğitimleriniz tamamen mücevher alanında mı oldu?
Hayır. Sadece mücevher alanında değil eğitimlerim. Marmara Güzel Sanatlar fakültesi Heykel bölümü ve Tekstil Sanatları Moda Tasarımı olarak çift dal okudum aynı dönemde.
Ardından master eğitimimi İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde Tarih ve Medeniyet Araştırmaları bölümünde tamamladım.
Bu bölümler birbirinden farklı gibi görünse de birbirini destekleyen disiplinler olduğunu düşünüyorum ya da ben bu bölümlerden birbiri için destek alabiliyorum.
Hem heykeltıraş hem de mücevher tasarımcısısınız. Tasarladığınız heykelsi mücevherlerden de biraz bahseder misiniz?
İlk heykelsi mücevher tasarımlarımı Sevan Bıçakçı için tasarladım. Türkiye mücevher sektörü için de bir ilkti Sevan Bıçakçı’ya tasarladığım tarz.
Sonraları kendi adıma da “HAMAM” serisi olarak tasarlayıp ürettim. İlk bireysel mücevher sergimi AYA SOFIA MÜZESİ’nde açtım ve bu tasarımlarımı orada tanıttım. Henüz 20’li yaşların başındaydım.
Aya Sofia Müzesi’nde sergi açmış olmak ne güzel bir şans. Bugüne kadar başka hangi sergilere katıldınız?
Evet güzel bir şanstı Aya Sofia’da sergimin olması. Ama şans demek çok da doğru olmaz. Çünkü oradaki biraz da inanç ve çalışmanın bir sonucuydu.
Bugüne kadar katıldığım sergiler şu şekilde oldu:
Aya Sofia Müzesi İlk kişisel mücevher sergisi, Pera Müzesi “Dünyayı Gezen Çantalar” trienalinde ödül alan çanta tasarımımın sergilenmesi, İstanbul Sanat Fuarı heykellerimle, İstanbul 2. Çağdaş Sanat Fuarı, İspanya Çağdaş Sanat Fuarı, Karma birçok heykel sergisi, ve NYC Armory Show’ da postmodern bir heykelim sergilendi.
Sanat ya da tasarımın bir alanında olmak isteyenlere neler önerirsiniz?
Hakikaten yetiniz varsa, zorluklara rağmen devam edecek manevi gücünüz varsa hep ileri bakın.
Gözlerinizi kendi hayallerinize açın, başkalarının hayallerinden çıkan tasarımlardan tekrar hayal kurmak bizlerin beynini köreltir. Bundan lütfen uzak durun. Cesur olun. Ve hangi alanda olursanız olun muhakkak üretimi ve malzemeyi çok iyi bilin.
Bu röportaj için size teşekkürler…