Türkiye’de doğmak… Türkiye’de büyümek… Türk kültürüyle ülkenin farklı farklı şehirlerinde büyüyen, hala büyümeye devam eden, büyümüş çoluk çocuğa karışmış hatta emekli olmuş, macera arayan ya da hayatında önemli bir adım atmaya kararlı milyonlarca insan… Eskiden yurtdışına gitmek ne kadar hayaldiyse, artık resmen gereklilik. Birçok insan için hala hayal olmayı sürdürürken diğer birçoğu için artık alışkanlık olmuş bile, hatta zorunluluk desem bence sadece ufacık abartmış olurum.
Eskiden yurtdışına gitmek ne kadar hayaldiyse, artık resmen gereklilik. Birçok insan için hala hayal olmayı sürdürürken diğer birçoğu için artık alışkanlık olmuş bile, hatta zorunluluk desem bence sadece ufacık abartmış olurum.
İlk yazımda kendimden yola çıkarak ve canlı kanlı bir örnek sergileyerek bu soruya cevap vermek istiyorum. İlerleyen sayılarımızda bu konudaki “bilir kişiliğimin” nereden geldiğini size daha detaylı olarak açıklamayı kendime borç bilirim ☺
Daha lisedeyken kafası asla sayısal derslere basmayan bir çocuk olarak, hayatımın hiçbir döneminde bir doktor, bir mühendis, ya da bir mimar olamayacağım çok belliydi. Peki nasıl mı İngilizce’ye yöneldim? Lisenin son yıllarında geleceğimizin büyük bir kısmına etki edecek bölüm seçimi yapmaya sıra gelince aklımdakiler tamamen şunlardı;
Oyuncu olayım tiyatroyla başlarım, turnelere katılırım sonra bir gün bir turnede keşfedilirim dönemin en iyi dizisinde başrol oynarım
Şarkıcı olayım! İlkokul müsameresinde Yonca Evcimik olmuştum çok da alkış almıştım hatırlıyorum, sesim güzel değil ama olsun, arkaya iki dansçı koyduk mu olur o iş.
Hani hiçbir şey olamadım animatör olurum otellerde aşırı meşhur olurum ama tüm 5 yıldızlı oteller peşimden koşar, animatör kariyeri yaparım gibi düşüncelerim vardı.
Kafamdaki bu meslek gruplarıyla sosyal bölümleri seçiyim dediğimde annemle babam karşı çıkmışlardı, artık bir 10 yıl sonrasına bakıp ne gördülerse onların da ısrarıyla dil bölümünü seçtim ve hayatıma ülkemizin de en değerli ikinci dili olan İNGİLİZCE ile devam etmeye karar verdim.
Peki sevgili okurlarım, bu dil bölümünü seçenler ne oluyor, açıkçası öğretmen olmak istemiyorsan bu bölümlerin sonunda kesinleşmiş bir meslek yok. İngiliz dili edebiyatı bölümün kazanınca ben de sordum kendime “ne olucam ben” diye. Hakikaten de mezun oldum gene sordum “ne olucam şimdi” diye. Edebiyat kısmını zaten bir kenara bırakıyorum, formasyon alıp öğretmen olabilirsin ya da tercümanlık yapabilirsin ya da gerçekten İngilizceni kullanarak farklı alanlara yönelebilirsin… Hepsine baktığımızda da sana gereken; bölümü bitirince sular seller gibi İngilizce bilmendir!
İngilizce dediğin şey, yıllardır eski patronumun (öğrencilere danışmanlık yaparken hayranlıkla dinlediğimde )söylediği gibi, bileğine takılan bir altın bilezik! Zamanında annenlerin turist görünce “Benim kızım da dil bölümünde vallahi çok iyi İngilizce konuşur hadi kızım, konuş kızım, sor annecim, adı neymiş?” demesi gibi olmuyor asla. Dil bölümünden mezun oldun artık sular seller gibi İngilizce konuşuyor olman lazım ama mümkün mü? Değil. Neden? Çünkü ülkemizde İngilizceyi en doğru şekilde bile öğrensen – ko-nu-şa-mı-yor-sun. Maalesef İngilizce eğitiminin pratik ya da konuşma konusunda verilen kısmı her zaman yetersiz. Bakınız; kolejde okudum. Anadolu lisesinde okudum. Türkiye’nin en önde gelen üniversitelerinden birinde dil bölümü okudum, en iyi profesörlerden ders aldım. Hatta şöyle söyliyim, dil sınavında 100 sorudan 98 net yapmıştım. Sonra bir Amerika’ya gidiyim dedim, hani nasıl bir kendime güven, arkadaşlarıma bir havalar “merak etmeyin, korkmayın, ben hallederim anlamazsanız ben anlatırım” tavırları… Gidince kalakaldım. Bir süre bende sorun var dedim. Hakikaten zaten derslerim de kötüydü benim hep okulda. Ama biraz geçince anlamam çok zor olmadı. Gerçekten de ülkemizde verilen İngilizce eğitimi ne kadar iyi olursa olsun İngilizceyi akıcı bir şekilde konuşabilmek istiyorsan o dilin konuşulduğu yere gideceksin, hayatın içine gireceksin, bir kere o elini o taşın altına sokacaksın, başka türlü olmuyor! Tabii ki yazıyorsun, kelimeleri biliyorsun, anlıyorsun.
Hatta film izlerken bazen kapatıyorsun alt yazıyı gene anlıyorsun. Ama söylemeye çalıştığım şey o değil, konuşurken yazarken, dinlerken, anlarken, güvensizsin. Tamamen güvensiz! Bu da her türlü konuşmana ve anlamana, en önemlisi ÖZ GÜVENİNE yansıyor.
Yani sevgili okur, hala kafanda İngilizceyi burada tamamen hallederim, yurt dışına gitmeye ne gerek var diyorsan ben de şunu diyorum; her işin güzel ve doğru bir yöntemi var. Ve dil öğrenmek istiyorsan azizim, bu diyardan gideceksin. Nasıl diye soruyorsan, NYX dergisindeki köşemi takip etmeye devam edebilirsin.
Daha fazla bilgi için https://aslenedu.com adresini ziyaret edebilirsiniz.