Selin Uysal / ArcheThink – Architecture & Design Communication / Kurucu
Röportaj: Nurgül Eryıldır Günay / nurgul.eryildir@nyxmag.com
Selin Uysal, Doğu Akdeniz Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Koç Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisansı (Executive MBA) programını tamamladı. Kariyerine Indesit Company ve Franke’de satış ve müşteri ilişkileri rollerinde başlayan Uysal, ardından Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu’nda 10 yıl boyunca müşteri ilişkileri departmanında Türkiye’deki mimar ve iç mimarlarla iletişimi geliştirecek projeler ve pazarlama stratejileri üzerine çalıştı. 2018 yılında kurduğu ArcheThink ile mimarlık iletişimini yeniden tanımlayarak, yaratıcı projeler ve stratejik çözümlerle sektörün dinamiklerini dönüştürmeye devam ediyor.
Selin Uysal ile ArcheThink’in çalışmaları ve ”Bir Tasarım Problemi” projesinin içeriği hakkında konuştuk.
Mimarlık ve tasarım iletişimi üzerine bir danışmanlık firması kurma süreciniz nasıl gelişti? ArcheThink ismini seçerken ilham kaynaklarınız nelerdi?
Türkiye’de yaklaşık 18 yıl önce, Eczacıbaşı Yapı Grubu bünyesinde “mimarlık ve tasarım iletişimi” odaklı bir departman kurulmasına karar verildi. Bu departmanı kurmak, ekibi oluşturmak, portföy geliştirmek ve iletişim odaklı çalışmalar yapmak için bana teklif geldi. Göreve başladığımda, Müşteri İlişkileri departmanı altında, mimarlık ve tasarım odaklı iletişim projeleri üzerine çalışmaya başladım. Bu görevi 10 yıl boyunca sürdürdüm. On yılın sonunda, edindiğim birikim ve deneyimle kendi girişimimi kurmaya karar verdim ve ArcheThink ortaya çıktı. İsim seçimi sürecinde iki kelimenin birleşiminden ilham aldım. Arche, “ilk, asıl olan, öncü” anlamına gelirken, Think İngilizcede “düşünmek” anlamına geliyor. Bu iki kelimenin birleşimi hem anlam hem de fonetik açıdan bana hitap ettiği ve sevdiğim için şirketimi bu isimle kurdum.
Mimarlık ve tasarım iletişiminin sektördeki önemi nedir? Bu alanın gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mimarlık ve tasarım iletişimi, sektörde giderek daha önemli bir hale geldi. İlk başladığım yıllarda bu alanda pek fazla çalışma yoktu, ancak son beş yılda yapı ürünleri satan şirketlerin bu alana yatırım yapmasıyla etkinlikler arttı ve sektördeki görünürlük yükseldi. Mimarlar ve iç mimarların daha görünür olması, sektörü destekleyen ve öğrencilere ilham veren etkinliklerin düzenlenmesi oldukça faydalı oldu. Elbette yapılan proje ve etkinliklerin içerik olarak dolu, destekleyen firmaya olduğu kadar katılımcıya da fayda sağlaması gerektiğini düşünüyorum.
Düşünsel bir altyapıya sahip, zengin içerikli projeler sektördeki iletişimi derinleştirir ve daha kalıcı bir etki sağlar. Bu gelişim, hem sektördeki ilişkileri güçlendirir hem de tasarım dünyasının toplumsal görünürlüğünü artırır diye düşünüyorum.
VitrA ile gerçekleştirdiğiniz “Kentin Hayalleri” ve “V Fazlası” projeleri mimarlık dünyasında ses getirdi. Bu projenizi biraz anlatır mısınız? Sektöre etkisi sizce nasıl oldu?
Her ikisi de birbirinden farklı ve o dönem için benzersiz projeler. “Kentin Hayalleri” projesi kapsamında Anadolu şehirlerini gezdik. Kentlerin önde gelen mimarları, mimarlık fakülteleri ile ile iş birliği yaparak o kentin “hayalini” belirledik. Bu hayalin ana teması üzerine düzenlediğimiz panelde farklı konuşmacılar konuyu yerel önceliklerle ele alarak değerlendirdiler. Etkinliklere yerel yönetim, akademisyenler, öğrenciler gibi farklı partilerden katılımlar oldu. Zihin açan, vizyoner konuşmalar gerçekleşti ve en güzeli tüm konuşmalardan bir kitap oluşturduk. Fotoğraf sanatçıları ile çalıştığımız bu projede 9 kentte mimarlık ve kent alanında etki yarattık.V Fazlası ise genç ve yeni nesil bir tasarım projesi oldu.Farklı disiplinlerden kişilerin konuları “tasarım” alanına bağladığı bir konuşma serisi idi. Markanın esansında bulunan tasarımla olan ilişkisinden besleniyordu. İstanbul, Ankara ve İzmir’de gerçekleştirdiğimiz projenin konuşmacılardan oluşturduğum gruptaki kişiler yıllar geçse de irtibatlarını sürdürüyorlar.
Mimarlık iletişimi üzerine gerçekleştirdiğiniz çevrimiçi etkinliklerde ve projelerinizde sürdürülebilir uygulamaları entegre etme konusundaki yaklaşımınızdan bahseder misiniz? Bu etkinliklerin sektöre katkıları ve sürdürülebilirlik odaklı çalışmalarınızın hedefleri nelerdir?
Pandemi dönemi, çevrimiçi etkinliklerin popülerleştiği bir dönemdi ve bu süreçte ArcheThink olarak birçok çevrimiçi etkinlik düzenledik. Bunlardan en dikkat çekeni, EkoYapı Dergisi ile birlikte gerçekleştirdiğimiz Yeşil Rapido Konferansları oldu. Bu konferanslarda sürdürülebilirlik konusunu üç ana başlık altında ele aldık ve yurt dışından konuşmacılar davet ettik. Etkinlikler, binlerce kişiye ulaştı. Özellikle öğrencilerin ve akademisyenlerin sürdürülebilirlik üzerine yeniden düşünmelerini sağladı. İçeriğin, yapının ve akışın doğru bir şekilde kurgulanması, bu tür etkinliklerin etkinliğini artıran en önemli unsurlar oldu.
Daha çok erkek egemen olan bir sektörde, mimarlık ve tasarım dünyasında kadınların liderliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mimarlık ve tasarım dünyasında kadınların liderliği hakkında düşündüğümde, sektörün hala daha çok erkek egemen bir yapıya sahip olduğunu söyleyebilirim. İlginç bir şekilde, sektörde iletişimle ilgili çalışan meslektaşlarımın yanı sıra, mimarlık ve iç mimarlık ofislerinde görev yapan birçok kişi de kadınlardan oluşuyor. Ancak, kadınların iş hayatında karşılaştığı önyargılar ve toplumsal inanışlar nedeniyle daha kolay pes edebildiklerini gözlemliyorum. Bu durum, kadınların potansiyellerini tam anlamıyla gerçekleştirmelerini engelliyor olabilir.
Kendi etkinliklerimde, kadınların daha fazla yer almasını sağlamak ve özellikle yeni iş girişiminde bulunan kadın arkadaşlarıma destek olmak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Bu, sadece sektördeki kadınların görünürlüğünü artırmakla kalmıyor, aynı zamanda onları teşvik ediyor. Kadınların sektörde daha fazla yer alması, sadece kendilerine değil, tüm sektöre yeni bir perspektif ve yenilik getirecektir.
ArcheThink, kapsamlı iletişim stratejileri oluşturmak için mimarlardan pazarlamacılara kadar çeşitli profesyonellerle çalışıyor. Farklı alanlar arasındaki iş birliğine nasıl yaklaşıyorsunuz ve bu kadar farklı perspektifleri entegre etmenin en büyük zorlukları neler?
Bu çok güzel bir soru. ArcheThink’i diğerlerinden ayıran en önemli konu, çalıştığımız markaların kimliğini ve iletişim dilini derinlemesine anlamak ve bu doğrultuda çarpıcı, sonuç odaklı projeler geliştirmek. Öncelikle müşterimizin pazarlama stratejisini dinleyip, o stratejiyi hedef kitleyle buluşturacak güçlü bir yol haritası çıkarıyoruz.
Bunu yaparken tasarımcı, mimar, pazarlamacı ve iletişim uzmanları arasındaki çok sesliliği avantaja çeviriyoruz. Örneğin; bir markanın hedef kitlesine ulaşmak için bazen yaratıcı bir video serisi, bazen de katılımcıların sürecin parçası olduğu interaktif etkinlikler tasarlıyoruz. Elbette, en büyük zorluk projelerin sonuçlarının hemen görülememesi. Ancak bugüne kadar bizimle yola çıkan, sürece inanan markalar, uzun vadede hem görünürlüklerini artırdı hem de hedef kitleleriyle güçlü bağlar kurarak iş sonuçları elde etti. Örneğin, iki buçuk yıldır devam eden, gerçekleştirdiğimiz atölye serisi 5 şehirde 35’e yakın büyük mimarlık ofisi ile hayata geçirildi. Hedeflenen müşteri grubu için rekor satış sonuçları elde edilmesini sağladı.
Bu da güçlü hikayelerle mimarlık ve tasarım dünyasında kalıcı izler bırakmak isteyen firmalar için doğru çözümler ürettiğimizin bir kanıtı.
ArcheThink bünyesinde hayata geçirdiğiniz projelerden en çok gurur duyduğunuz hangisi? Sizi bu projeye çeken unsurlar nelerdi?
ArcheThink bünyesinde hayata geçirdiğimiz projeler arasında en çok gurur duyduğum proje, 2024 yılında başlattığım “Bir Tasarım Problemi” oldu. Bu proje, farklı tasarım disiplinlerini ve çeşitli izleyici kitlelerini bir araya getirerek kapsayıcı bir yaklaşım sergiliyor. Proje, katılımcılara özgün düşünme biçimlerini keşfetme fırsatı sunduğu gibi, aynı zamanda yenilikçi bir format sunarak da dikkat çekti. Aldığım geri bildirimler, projenin formatının özgün ve yenilikçi olduğu yönünde yoğunlaştı, bu da beni son derece motive ediyor.
Konuşmacılarla projeye hazırlanırken geçirdiğim zaman, onların yaklaşımlarını ve düşünsel süreçlerini izlemek benim için çok değerli bir deneyim oldu. Bu süreçte, her bir tasarımcının yaratıcı sürecine tanıklık etmek heyecan verici oldu. Ne şanslıyım ki sevdiğim bir işi yaparak, bu tür projeleri hayata geçirme fırsatı buluyorum. Bu tür deneyimler, hem profesyonel anlamda hem de kişisel olarak beni sürekli olarak geliştiren, ilham veren süreçler oluyor.
Bir tasarım Problemi projenizden de bahseder misiniz? İçeriği ve katılımcıları hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Bir Tasarım Problemi, tasarımcıların karşılaştıkları zorlukları ve bu zorlukları aşarken hayal güçlerini nasıl cesaretle kullandıklarını anlatan bir konuşma serisi. Her oturum, 15 dakikalık sürüyor. Sahne alan üç tasarımcı kısa ama yoğun paylaşımlarla, projelerinde karşılarına çıkan bir problemi ve onu çözmek için izledikleri özgün yolu paylaşıyor. Farklı disiplinlerden gelen konuşmacılar, projelerinin görünmeyen katmanlarını açığa çıkararak tasarımın sınırlarını nasıl zorladıklarını izleyicilerle paylaşıyor. Bugüne kadar 5 oturumda, 15 konuşmacıya yer verdik ve mimarlıktan moda tasarımına, peyzaj tasarımından, kentsel tasarıma kadar birçok farklı alandan katılımcıyı ağırladık. En önemlisi, bu ilham verici konuşmaları kaçıranlar için tüm içerikleri YouTube’a taşıyarak, arşiv niteliğinde bir işe imza attık. Büyüyen bir ilgiyle yoluna devam eden Bir Tasarım Problemi, tasarım dünyasında bu nitelikteki tek proje olarak öne çıkıyor. Gelecekte de bu ilham verici buluşmaların sürmesini ve daha fazla insana ulaşmasını umuyoruz.