Gözünü açtı kadın.
Zihni bulanık; görüşü bulanık… Saniyeler geçti… Önce duymaya, sonra da görmeye başladı. Zihni hala bulanık, zaman ve mekandan bihaber, duyularının beynine gönderdiği sinyalleri anlamlandırmaya çalıştı bir süre.
Kulakları dalgaların ve hafif hafif esen meltemin sesinin arkasından, derinlerden gelen martı çığlıklarını duydu.
Gözleri tam tepesindeki Güneş’in parlak ışığından acırken, kumları, kumlara sakin sakin vurdukça köpüren dalgaları gördü.
Burnu sıcak havada yayılan yoğun tuz kokusunu aldı.
Teni güneşin yakıcı ışınları ile beraber nemli sıcağı hissetti. Bir de üzerinde yattığı kumların sıcaklığını…
Ağzında anlamlandıramadığı bir tat; kekremsi, çamur gibi ama bir yandan da tatlı…
Aklından birbirine girmiş sayısız düşünce geçerken, ağzından cılız ve yorgun sesi ile iki kelime çıktı:
Neredeyim ben?
Kendini sahilin biraz gerisindeki ağaçlardan birinin gölgesine atıp biraz soluklandıktan sonra, ne kadar uğraşsa da hiçbir şey hatırlayamadı kadın, buraya nasıl geldiğine, en son ne yaptığına, nerede olduğuna dair… Üstündeki kıyafetler ve kolundaki saatten başka insan yapımı hiçbir şey yoktu etrafta. Heyecanla ceplerini karıştırdı bir bilgi bulmak umuduyla. Maalesef cepleri boştu.
Yürümeye başladı; nereye veya neden yürüdüğünü bilmeden. Yürüdü; sahil boyu…
Yürüdü sahil boyu bir süre. Etrafta kimse yoktu. “Klasik! Klişe! Issız ada!” diye haykırdı kumları tekmelerken.
Artık fiziken ve zihnen kendine gelmişti biraz. Nedenini ve nasılını düşünmeden durumu kabullenip, durum tespiti ve plan yapmaya karar verdi.
Ağzından çıkan ilk iki kelime geldi aklına: Neredeyim ben?
Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığı bir yerdeydi. “Dünya’nın herhangi bir yeri olabilir burası!” diye düşündü. Sonra “Hayır! Herhangi bir yer olamaz!” dedi ve “Kutuplar değil en azından” diye ekledi gülerek.
“Sherlock’culuk oynayacağız anlaşılan” diye düşündü. “O zaman zihnimin keskin olması, bunun için de haliyle önce temel ihtiyaçları gidermem lazım.” diyerek yaklaşan geceyi geçireceği bir yer, su ve yiyecek bulmaya koyuldu.
Güneş batmış, yıldızlar doğmuştu. İlk fark ettiği Güneş’in de diğer gök cisimlerinin de sağdan sola hareket ediyor oluşlarıydı. Takım yıldızların birkaçını tanısa da çoğu alışkın olduklarından farklı idi. Kutup yıldızı da yoktu. Güney yarımkürede olduğunu anlamıştı.
Göğün hareketini gece boyu izleyerek eğer olsaydı güney kutup yıldızının olacağı noktayı kabaca tahmin etti ve bu noktanın, yani Nadir’in, ufuktan yüksekliğinin yaklaşık üç yumruk, yani 30 derece olduğunu gördü.
“30 derece güney enlemindeyim. Peki boylam?”
Boylam!..
Boylam tayini büyük bilginleri yıllarca, asırlarca düşündürmüş; bulunan tüm yöntemler bir gök olayının Dünya üzerinde iki farklı noktada gözlenme zamanları arasındaki farka dayanmıştı.
“Boylam tayini, boylam ta-yi-ni, boy-lam tayi-niiii…” diye farklı hecelere basarak sesli düşünmeye başladı. “Farklı yerlerden gözlenen tutulmaların zamanını kaydederek boylam farkını buluyorlardı.” diye fısıldadı saçları ile oynarken bir yandan.
“Peki başka nasıl bulunuyordu boylam? Düşün kızım, düşün!” derken saatine bakıyordu. Bir an saatinden yansıyan ay ışığı gözlerini kamaştırdı bir an. “Ay!” dedi, “Ay ile oluyor muydu? Tutulma, bir cismin önünden geçişi falan?…”.
“Olsa ne olur sanki?! Her halükarda başka bir yerde aynı olayın gerçekleşme zamanını bilmem lazım!”
“Bir dakika, bir da-ki-kaaaa, Güneş!!!” diye haykırdı. “Güneş zamanı, gündoğumu, batımı, hayır hayır, bunlar enleme de bağlı. Öğlen, en yüksek nokta!.. Evet, buldum!!!”
“Burada Güneşin en yüksek noktada olduğu zaman ile evimdeki güneş öğle vakti arasındaki fark ile boylam farkını hesaplayabilirim.”
“Tamam, şimdi evdeki güneş saati öğlenini, güneşin en yüksekte olduğu noktayı bulmam lazım. Onun da güneşin doğuş ve batışının tam ortası olduğunu biliyorum. Güneşin doğuş ve batışını da kabaca biliyorum! Bitti bu iş!” dedi ve heyecanından bir miktar kaybederek “tabii ki kolumdaki saatin hala evimdeki zamanı doğru gösterdiğini kabul edersem.” diye ekledi.
Sabah gün doğumundan önce uyandı. Güneşin doğuş saatini de kullanabilirdi eğer evi ile aynı enlemde olsaydı. Mecbur öğle vaktini bekleyecekti.
Bu arada etrafı keşfe çıkmaya karar verdi. Yüksek bir yerlere çıkarsa iyi olacağını düşünerek ileride gördüğü tepeye doğru yürümeye başladı.
Güneş iyice yükselip en yüksek noktaya yaklaştığında tepeden etrafı seyrediyordu. Gerçekten de bir adada idi; ıssız adada…
Güneş’in en yüksek noktada olduğu anı daha hassas anlayabilmek için yere bir sopa dikti ve gölgesinin hareketini izlemeye, birkaç dakikada bir de gölgenin ucunu işaretlemeye başladı. Dakikalar arası yeterince açık olsun diye uzunca bir sopa seçmişti. Kol saati 12yi çoktan geçmiş, fakat güneş hala yükselmekteydi.
Demek ki evden daha doğudayım. Pasifik Okyanusu? Yok, o kadar değildir. Hint Okyanusu büyük ihtimal. Bakalım bir tepe noktaya gelsin de Güneş…” dedi. Çubuğun gölgesinin ucuna attığı işaretler tepe noktaya ulaştığında kolundaki saat 15.38’i gösteriyordu.
“Hadi bakalım, hesap vakti!” diyerek hesaplamaya koyuldu, bir çubuk parçasıyla, toprağa çiziktirerek…
“Evimde Güneş yaklaşık sabah 5te doğuyordu ve yaklaşık 8’e 10-15 dakika kala batıyordu. Hadi 19.45 diyelim.”
05.00 + 19.45 = (5h+18h) (0m+45m) = 24h 45m 24h45m / 2 = (24/2)h (45/2)m = 12h22m
“Evimde Güneşin en yüksek noktada olduğu vakitte saatim 12.22’yi göstermeli.” “Burası ile farkı…”
15h 38m – 12h 22m = 3h 16m = 196m
“…tam 196 dakika. 4 dakika 1 derece ettiğine göre…”
196/4 = 49 derece “…evim ile fark 49 derece!”
“Evim 41 Kuzey 41 Doğu koordinatlarında. 41 kere maşallah derdim hep, ezberlemesi kolay” diye geçirdi içinden.
“Evden daha doğuda olduğuma göre 41 + 49 = 90 derece doğu boylamındayım!”
“Evet Hint Okyanusu…”
“Hint Okyanusunun ortasında, ıssız bir adadayım!…”
Merhaba NYXmag’ciğim, merhaba NYXmag okurları.
Astronomi sularında dolanarak [ıssız ada göndermesi:) ] güncel olaylardan, temel astronomi bilgisine, uzay denince akla gelen gizemlerden, teknolojinin son ürünü teleskoplar ve gözlemevlerine kadar astronomiyle ilgili her konuya değineceğim köşeme hoş geldiniz!
Bir bilim insanı olarak, ilk yazıdan gözünüzü korkutmayayım diye ufaktan edebi bir giriş yapmak istedim. Bu kısa denemede kahramanımız “Kadın” astronominin en temel kullanımı olan navigasyon, yer bulma yöntemlerinden yararlanarak “Neredeyim ben?” sorusunu cevapladı. Bu arada bize enlem ve boylam hesaplarının nasıl yapıldığına dair bir giriş yapmış oldu. Son birkaç yüzyıldır Galileo gibi birçok ünlü bilginin kafa patlattığı bu konu, günümüzde uydular sayesinde çözülmüş olsa da, temel bilgilerin hayat kurtarıcı olabileceği nice senaryo düşünülebilir. Bu nedenle boylam hesabına dair daha ayrıntılı bir yazı önümüzdeki sayıda gelecek.
Biz astronomların klasik veda cümlesi ile sonlandırayım ilk yazımı.
Bulutsuz geceler dileğiyle efendim…