Site icon Türkiye'nin Yeni Kadın Moda Dergisi – NYXmag

Zümrüt, Namıdiğer Tekir

PAYLAŞ

Benim adım Zümrüt. Öyle sesleniyorlar daha doğrusu. Eskilerde ise Tekir’di. Eskilerde dediysem zannetmeyin ki öyle yıllar önce. Ben daha 8 aylık bir kediyim zaten. Annem ben henüz çok küçük bir bebekken gitti bir daha gelmedi. Ona ne olduğunu bilmiyorum.

Sibel Abla bakmış bana. Küçücük biberonlarla beslemiş, pamuklara sarıp uyutmuş. Sıcak sular koymuş yatağımın yanına annem yoktu ya üşümeyeyim diye. Biraz büyüyüp hayata tutununca bahçede diğer kedi arkadaşlarımla birlikte yaşamaya başladım.

Onlardan biri Kınalı. Onu çok sevdim. Bana babalık yaptı desem yeridir. Bana oyunlar öğretti, kendimi nasıl savunabileceğimi gösterdi. Bahçenin dışında karşılaşabileceğim tehlikeler hakkında uyardı. Yemek bulabileceğimiz yerleri gösterdi bana. Rehberlik etti yani.

Sibel Abla’nın 3 küçük çocuğu vardı. Mehmet, Taha ve Betül. Mehmet ve Taha okul denen bir yere gittikleri için günün uzun bir bölümünde evde değillerdi ama Betül küçük olduğu için hep evdeydi. Benimle oynamayı da çok seviyordu. Zaman zaman canımı acıtsa bile ben de severdim onunla oynamayı.

Böyle çok mutlu mesut yaşayıp gidiyorduk. Derken Sibel Abla günbegün daha az ilgilenmeye başladı bizimle. Zaman zaman suyumuzu bile vermediği oluyordu. Böyle zamanlarda Kınalı’nın daha önce gösterdiği yerlerden beslendik. Sokaklardaki su birikintilerinden içtik.

Bir gün dediler ki komşular; Sibel Abla sonsuzluğa yürümüş. Ne demek olduğunu bilmiyorum, bildiğim tek şey o günden sonra Sibel Abla’yı hiç görmedim. Birkaç gün sonra çocuklar da gittiler. Artık evde kimse yoktu.

Bir süre dışarda karnımızı doyurmaya çalıştık Kınalı ile birlikte. Hava soğuktu, üşüyorduk ve çoğu zaman karnımız bile doymuyordu ya da çok kötü şeyler yemek zorunda kalıyorduk. Hasta hissediyordum kendimi. Sibel Abla benim için zoraki kedi derdi. “Hayata tutunması uzun zaman aldı, diyebilirim ki benim zorumla karar verdi yaşamaya” diye eklerdi. Her akşam uyumak için bahçeye dönüyorduk ama hiç yanmadı evin ışıkları.

Fakat bir gün başka bir şey oldu. Sokakta daha önce ışıkları hiç yanmayan bir evin pencereleri aydınlanmaya başlamıştı akşamları. İkinci katın balkonunda ise kedilerin gezdiğini görebiliyordum. Bahçesinde de kediler vardı. Ayrıca güzel kokular da geliyordu bahçeden tabii bu daha çok merakımı celbediyordu. Bilirsiniz biz kediler oldukça meraklıyız. Hatta derler ki başımıza ne gelirse, bu merakımızdan dolayıdır.

Neyse, ben gün içinde hızlıca o bahçeye gidip gelip durumu anlamaya çalışıyordum. Hep kedi maması oluyordu bir tabak içinde. Kediler gidip gelip yiyordu. Birkaç gün boyunca ben de karnımı doyurup tekrar Sibel Abla’nın bahçesine geri koştum. Çünkü büyük kediler beni kovalıyordu. Ben de zaten pek arkadaş canlısı bir kedi olmadığımdan hemen kaçıveriyordum.

Bir gün Kınalı’ya da anlattım orayı. Beraber gidip karnımızı doyurduk hatta. Bu böyle birkaç gün devam etti. Sonra Kınalı dedi ki: “Eve gitmenin bir anlamı yok artık, Sibel Abla gelmeyecek belli. Neden burada kalmıyoruz ki?” Bana da mantıklı geldi.

Kısa süre içinde bahçedeki diğer kedilerle de aramız düzeldi. O günden beri bahçeden hiç ayrılmadık.

Evin sahipleri bana “Zümrüt”, Kınalı’ya da “Güzel” diye sesleniyorlardı. Bizim baba-kız olduğumuzu düşünüyorlar. Kim bilir belki de öyledir.

“Zümrüt” kedi dilinde “Yosun renkli taş” demektir. Belki de gözlerimin renginden dolayı adımı Zümrüt koydular. “Güzel” ise “Güneş ışığı gibi parlak” demektir. Kınalı’ya da çok yakıştı aslında. Güneş ışığı kadar parlak bakışları ile bu ismi hak ediyor canım arkadaşım.

Birkaç gündür kendimi iyi hissetmiyorum. Canım hiç yemek yemek istemiyor. Zayıfladığımı söylüyorlar. Ben de çok halsizim aslında. Ama köşe bucak kaçıyorum beni yakalamak istediklerinde. Şimdiye kadar hiç kimseye sevdirmedim ben kendimi. Güzel’in dışında. Öyle kolay değil, beni sevmeyi hak etmeleri gerek önce.

İyice güçten düştüm sonunda. Bir köşede uyumaya çalışırken yakalayıverdiler. “Nihayet, nihayet… Hemen Emrah’ı ara gelsin alsın nolur” dedi biri. Beni bir şeyin içine koyuverdiler. Biri gelip beni aldı. Veteriner hekimmiş.

Bir kafesin içindeyim şimdi. Küçük ayağımda bir şey takılı. İlaçlarımı oradan veriyorlarmış. İyileşmeye çalışıyorum bolca dinlenerek. Siz de benim için dua edin olur mu? Bir an önce iyileşip Güzel’in yanına dönebileyim diye…

PAYLAŞ
Exit mobile version