Page 313 - NYXmag_SAYI_004
P. 313

Ayda                                                Ailede bir yaygara… Mezhebi başka, inancı başka… “Üstelik


                                                                bizim yanımızda çalışan, hiçbir açıdan ailemize uygun
            Tahsilini yarıda bırakıp, ailesinin isteği üzerine büyük bir   olmayan bu kızı nasıl istersin” diye... Baba “Katiyen” dedi...
            aşk yaşamasa da hoşlandığı Boris’le evlenmişti. Aileler eski   “Bunları duymamış olayım.”
            tanışlardı. Ayrıca iş ortağı sayılırlardı. Evlilikleri rutinde
            seyretti hep. Öyle büyük tutkular, büyük kavgalar yoktu   Gülseren liseyi bitirmiş üniversite sınavlarına
            yaşamlarında… Özellikle Boris biraz içine kapanıktı. Nedeni   hazırlanıyordu. Çok güzel bir kızdı. Koyu kahve dalgalı kısa
            bilinmez bir hüzün vardı bakışlarının derinliklerinde.
                                                                saçları, iri, yeşile çalan ela gözleri ve dolgun, olgun erik gibi
            Bir erkek çocukları olmuştu ARTO... İlkokul üçe kadar   dudakları vardı. Dönemin aktrislerinden Sophia Loren’e
            Sarıyer’de okuduktan sonra Yunanistan’a gitmeye karar   benzetirdi arkadaşları.
            verdiler. Boris her ne kadar iş için dese de boğuluyordu
            burada, artık daha fazla alkol alıyor ve hüznünü    Bir gece yalıda sesler iyice yükseldi. Zengin baba öfke
            saklayamıyordu. Sarıyer’deki evlerini kapatıp Yunanistan’a   ile müştemilatta yaşayan ailenin yanına gidip bağırıp
            yerleştiler...                                      çağırmaya başladı. Onca yılın, onca emeğin ve yaşanmışlığın
                                                                bir önemi kalmamıştı artık. “Gidin sizi burada görmek
            İki yıl olmuş olmamıştı ki; o gece eve biraz geç geldi. Oysa   istemiyorum” diyordu. Gülseren’in anne babası başını öne
            Noel günüydü. Ayda yemekler hazırlamış onu bekliyordu.   eğdi. Seslerini bile çıkaramadılar. Gülseren onların yüzüne
            O sarhoştu. Geç gelmesini telafi etmek istercesine ısrarla   bile bakamıyordu. O kadar çok sevmişti ki… O'nun olmuştu.
            onları dışarı çıkarmak istiyordu. Ayda her ne kadar istemese   Artık anne babası ile o küçük kasabaya dönemezdi.
            de  “İçkilisin” dese de “Sizi çok güzel bir yere götüreceğim”
            diyor ısrar ediyordu. Ayda sonunda baş edemeyip kabul   Gün ağarmadan bir kaç parça eşyasını alıp evden kaçtı.
            etmişti. Arto’yu da alıp çıktılar. Sokak lambaları ile   Bir iş bulur çalışırım. Sonra da üniversiteye girerim diye
            aydınlanan caddeler yağmurun hızıyla flu bir hal alıyordu.   planlıyordu kafasında. O plan yaparken aslında kaderin
                                                                onun için başka planları varmış. Çok zordan ve kordan geçti.
            Alkolün etkisi ile direksiyon hakimiyetini kaybedip   Okul hayal olmuştu. Hep kendi başının çaresine bakmak
            şarampolden aşağı yuvarlanmışlar, kazada Boris ve Arto   zorunda idi. Yaşamak ve ayakta kalmaktı aslolan…  Bir kaç
            hayatlarını kaybetmişlerdi.                         yıl geçmişti ki kendini üçüncü sınıf müzikhollerde buldu.
                                                                Çok çalıştı, çabaladı sesi de fena sayılmazdı ve assolist oldu.
            Ayda bir hafta yoğum bakımda kaldı. Bir ayağında düzelmez   İyi kazanıyor daha da meşhur olmak istiyordu. Geçmişi
            bir araz kaldı. Bir de kaşının üzerinde derin bir yara   kalbine gömmüş gibi görünse de kendini kandırıyordu.
            izi... Gerçi yüreğindekinden büyük değildi... Aylar süren   Yara kurumadan yara bandı bir işe yaramazdı. Semtini
            psikolojik tedavi gördü. Bir yanı onlarla öldü.     değiştirmek sakin bir yere taşınmak istiyordu.


            Üç yıl sonra Sarıyer’deki kapatıp gittiği evine geri döndü.
            Oradaki o acı hatıradan uzaklaşmak istiyordu. Sonra da bu   Tesadüf bu ya
            ev bana fazla büyük deyip üst katı dışarıdan bir merdivenle
            ayırıp kiraya vermeye karar vermişti.               Sabah yatak odasının camını açtı. Serçeleri dinledi.
                                                                Normalde geç kalkmasına rağmen bu evde erkenden
                                                                uyanıyordu. Nisan vedalaşıp Mayıs merhaba diyordu o gün.
            Gülseren (Sophia)                                   Öğleden sonra kapısı çaldı. Gelen Ayda idi. Onu beş çayına
                                                                davet etti. Gülseren o sabah tarçınlı, cevizli bir kek yapmıştı.
            Ailesi Gülseren iki yaşında iken iç Anadolu’nun küçük bir   Midi, beyaz, degaje yaka, kolsuz elbisesini giyip, keki de
            kasabasından göç etmişti. Önce bir akrabalarının yanına   alarak aşağıya indi. İki kadın hiç doğru düzgün sohbet
            sığındılar bir süre. Sonra yine bir memleketlileri vasıtası ile   edememişti. İkisinin de buna ihtiyacı vardı. Ayda güler yüzle
            Büyükada’da daimi bir iş buldular. Ermeni zengin bir ailenin   karşıladı ve salona geçtiler. Gülseren evi ilk kez görüyordu.
            yalısında hem bahçe hem de evin işleri ile ilgileneceklerdi.   Daha önce sadece verandada oturmuştu. Mine rengi gayet
            Tek çocuktu Gülseren. Yalının sahipleri de bu sebepten   rahat kanepeye oturdu. Ayda da karşındaki aynı renkteki
            kabul etmişlerdi zira çok çocuklu bir aile istemiyorlardı. O   berjere. Sohbet ediyorlardı ki kanepenin solundaki mat
            sebepten Gülseren’in kardeşi olamamıştı. Zengin ailenin   cilalı ağaçtan gümüşlüğün üzerindeki iki üç gümüş çerçeveli
            Gülseren’le yaşıt bir kızı bir de Gülseren’den iki yaş büyük   fotoğrafa ilişti gözü. Bunu fark eden Ayda “Oğlum ve eşim”
            bir oğlu vardı. Aynı bahçede beraber büyüdüler, oyunlar   dedi. “Elim bir kazada kaybettim onları. Oğlum Arto... Bir
            oynadılar, koşuşturdular.                           yanım onunla gitti…”


            Daha çocukken başlamıştı Gülseren’in ve evin oğlunun aşkı.   Gülseren sus pus… Yutkunamadı, ağlayamadı, akamayan göz
            Büyüdüler, aşkları da onlarla büyüdü. Bunu fark eden zengin   yaşları içini yaktı. Yara bandını kurumayan yarasından bir
            aile oğullarını eğitim için üç yıllığına yurt dışına gönderdi.   hışımla çekti, kanattı. O ilk ve son aşkıydı.
            Unutulur biter diye. Ne mümkün!!! Sevda mektuplarının
            ardı arkası kesilmedi, özlem büyüdükçe büyüdü. Yurt   Boris
            dışından döner dönmez ailesine “Ben Gülseren’i seviyorum
            ve evlenmek istiyorum” demişti.                     Kim bilir belki de tesadüf diye bir şey yoktur.


                                                            NYX
                                                           313
   308   309   310   311   312   313   314   315   316   317   318