Page 295 - NYXmag_SAYI_006
P. 295

Düş Kapanı


            Yanımıza iki kızı elinden tutmuş geçenlerde bizim dönme   Limonka’nın abisi ve ailesi kendi halinde insanlardı. Bir
            dolaba binmemize yardımcı olan adam geldi. Kızların elinde   gecekonduda yaşıyorlardı. Evlilik çağında da bir kızları vardı.
            birer horoz şekeri. Kızları bırakıp hiç konuşmadan dönme   Bizi çok iyi ağırladılar. Nalan’la bir karar aldığımızı açıkladık.
            dolabın yanına gidip köşedeki tabureye adeta yığıldı.   Her ay çocukların eğitimi ve Limonka için bir miktar para
            Yaşlı kadın “Kocası bu” dedi. “Neyi var? İyi görünmüyor.”diye   gönderecektik. Bir adres aldık onlara ulaşabileceğimiz.  Bir
            sordum. “Hasta” dedi yaşlı kadın “İki böbreği de bitik… Çok   de telefon. İçim bir nebze de olsa rahatlamıştı..
            hasta”  Limonka ile göz göze geldik. Çok şey anlatmak ister
            gibi baktı bana…                                    Gece en son otobüse yer bulduk. Bizi otobüse kadar
                                                                geçirdiler. Gülbahar bana sarıldı ağlamaklı bir ses tonuyla
            Eve dönerken onları aklımdan çıkaramadım. Neden     “Nisan abla okuycam bir gün senin gibi biri olucam” dedi.
            geciktiğimi sordu teyzem “Biraz yürüdüm” dedim. Odama   Boğazım düğümlendi… Limonka sarıldı. Leyla bile beni
            çekildim içimde bir huzursuzluk. Limonka ve iki kızının   öptü…
            ahvali endişeye sebep oluyordu bende.  İşte babamın kızı
            idim ben. Hiç kendi bacağımdan asılmadım, hiç benden kötü   Bu kadar kısa zamanda bir bağ oluşmuştu sanki aramızda.
            durumda olanları görüp halime şükretmedim ki. Babam ben   Otobüste uzun uzun düşündüm. Hayat herkese eşit
            beş yaşımda iken anlatmıştı deniz yıldızının hikayesini. Ben   imkanlar sunmuyordu. Kuralların ve ayrımcılığın canı
            ilke edindim birine dokunmayı, bir şey katmayı, birilerine   cehenneme. Aslolan sevgi ve paylaşmaktı.
            yaramayı, yaraları sarmayı... Hayat bundan ibaret değil miydi
            zaten? Hayat ne kadar adaletsiz diye düşündüm o gece.   Dönünce teyzemden eşyalarımı alıp pansiyona yerleştim.
            Aradan üç dört gün geçmişti. Okul çıkışı yağmur yağıyordu.   Babam da kararımı destekledi.
            “Bu yağmurda o çadırda ne yaparlar” diye geçirdim içimden.
            Hızlı adımlarla oraya yürümeye başladım. Bazı yerler   Limonka’nın abisi ile irtibatımız hiç kesilmedi. Limonka
            toplanmış, kamyonlara yükleniyordu. Malum panayır   yengesi ile fabrikada çalışmaya, Gülbahar da okula
            kalkıyordu.                                         başlamıştı. Nalan, babam ve ben üç beş biriktirip
                                                                gönderiyorduk onlara çorbada tuzumuz olsun diye.
            Dönme dolabın orada bir kalabalık. Koştum ki Limonka’nın
            kocası yerde, kızlar başında ağlıyor. Limonka dizlerinin   Yıllar geldi geçti öğretmenliğimin on üçüncü yılıydı sanırım.
            üzerine çökmüş, hareketsiz duruyordu. Yağmur hızlandı.   Sarıyer’de bir lisede görev yapıyordum. Ders çıkışı kantine
            Ben çocukları kucaklayıp aldım. Oradan birileri yerde yatan   inip bir çay almıştım. Bahçede ağacın altındaki banka
            adamı alıp apar topar götürdüler. Sordum soruşturdum   oturdum. Bahar gelmiş, bahçedeki ağaçlar pembe pembe
            hangi hastane diye öğrenip Limonka ve kızlarla oraya gittik.    çiçekler açmıştı. Öğrencilerimden Özgür koşar adımlarla
            Hastane koridorunda beklerken, doktor, ellerinden geleni   gelip “Hocam misafirleriniz var öğretmenler odasına mı
            yaptıklarını ama kurtaramadıklarını söyledi. Birkaç bir şey   alayım?” diye sordu. “Buraya gelebilirler” dedim.
            daha söyledi sanırım ama benim aklımda kalan bunlardı.
            Limonka sesiz çığlıklarla ağlıyordu. Ne gidecek bir yerleri   İki dakika sonra biri genç diğeri orta yaşlı iki kadın belirdi
            nede paraları vardı. Onları orada öyle bırakamazdım. Alıp   bahçede, hemen tanıdım Limonka ile Gülbahar’ı. Hiç
            teyzemlere götürdüm. Makbule teyze açtı kapıyı. Odada   değişmemişti Limonka. “Nisan ablamm” diye bir sarılışı vardı
            yine klasik müzik. Onları görür görmez gözerini devirip,   Gülbahar’ın… Göz yaşlarımı tutamadım. Nasıl büyümüş, ne
            kaşlarını çatıp, Nisan bunlar kim diye sordu. Her ne kadar   güzel bir genç kız olmuştu. Uzun uzun konuştuk Limonka
            durumu anlatmaya çalışsam da dinlemedi “Bu çingeneleri   işaret dili eğitimi almış, artık biraz da olsa anlatabiliyor ve
            evimde yatıramam” dedi bağırdı çağırdı...           anlayabiliyordu. Bana teşekkür edip durdu. Ve beni hiç
            Onları bir pansiyona yerleştirmekten başka çarem    unutmadığını söyledi. Ne yapmıştım ki oysa...
            kalmamıştı. Yan odayı da kendime tuttum… Çok yorucu
            bir gündü. Ertesi sabah erkenden kalktım. Onlar da   Gülbahar hukuk okuyordu. İkinci senesi idi. Ne güzel,
            uyanmışlardı. Beraberce pansiyonun kahvaltı bölümüne   ne gurur verici bir duyguydu bu… Çok aklı başında, çok
            indik. Limonka ve Gülbahar çok üzgündü. Ufaklık olan   güzel konuşuyordu. Leyla lise ikide okulu bırakıp kuaförde
            bitenin pek farkında değildi. Gülbahar annesi ile kendi   çalışmaya başlamış. İki ay önce de kendine bir dükkan
            aralarında geliştirdikleri bazı hareketlerle anlaşıyordu.   açmıştı. Kendi gibi kuaför bir geçle evlenip İzmir’de kalmıştı.
            Annesi Gülbahar’a bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. “Annem   “İyiler” diyordu Gülbahar “Aşk evliliği onlarınki.”
            gitmeliyiz diyor. İzmir’e büyük dayımın yanına. O bize sahip   Arada hala görüşüyoruz. Gülbahar çok başarılı bir avukat
            çıkarmış.”                                          oldu. Geçen hafta nişanlandı.

            Pansiyonun kapısından Nalan’ın geldiğini gördüm. O da   Bu arada beni sorarsanız…
            bizi gördü. Gelip yanıma oturdu. “Ne olur sen de başlama”   Ben beş yıl süren bir evlikten sonra ayrıldım.
            dedim. “Aşk olsun ben seni merak ettim.” dedi. Bana destek   Yolun başında iken nelere inanıyor insan, nelere bel bağlıyor.
            olup onlar için bir şeyler yapmak istediğinden bahsetti.   Değişiyor her şey zamanla. Değişmeyen tek şey sevgi…
            Uzun uzun konuştuk. Nalan’dan hiç ummazdım. Önce    Yaşananlarsa bir yolculuk. İnsanın kendisine kendi özüne bir
            çocuklara üst baş aldık, sonra da birlikte onları İzmir’e   yolculuk….
            götürdük.



                                                            NYX
                                                           295
   290   291   292   293   294   295   296   297   298   299   300