Page 171 - NYXmag_SAYI_002
P. 171
mişti. Gelin ve büyük abla karşı çıkmasa çocuğu olmayan
Zonguldak’tan yıllar önce çocuk yaşta öksüz kaldıkları için bir aileye evlatlık vermeyi bile vermeyi düşünmüştü bir ara.
İstanbul’a gelen üç kardeşin ortancası… Kahvede otururken Konu komşu, mahalleli tarafından sevilen, takdir gören bir
kestirmişti gözüne. Nerede çalışıyor, evveli nedir? Hepsini kadındı. Her kesin her şeyine koşar, annesinden, eskilerden
araştırıp öğrenmişti. Kumral, boylu poslu yakışıklı bir adam. edindiği bilgileri paylaşır, çok şey bilirdi. Evde yemeklik
E biraz feleğin çemberinden de geçmiş… Kulağı kesiklerden olmasın bahçe bahçe gezer, ot toplar çok güzel yemek-
biraz. Dikilmiş bir gün karşısına. Koşmuş, koşturmuş dil ler yapar, çocuklarını aç bırakmazdı. Seneler geçti. Gücü
dökmüş, nafile… Allem etmiş, kallem etmiş, bir gün, tek odalı yettiğince okuttu çocuklarını, her ihtiyaçlarını eli değdiğince
gecekondunun derme çatma asma kilidini meraklı bakışlar gidermeye çalıştı. Eğitime, iyiye, emeğe, sevgiye hep önem
altında kırıp eşyalarını eve koymuş. Ve evlenmişler, bu defa verdi. Kendi için hiç bir şey, ne istedi ne bekledi.
resmi nikahlı, iki çocuğunu da üzerine alarak. Seviyordu Az gülerdi, o nedenden belki gülüşü çok güzeldi…
aslında kocasını. Çalışkandı. Nanom diye seviyordu onu... Yıllar geçti. Çocuklarla beraber sorunlar da büyüdü.
Bir de içmese… İki üç yıl ara ile üç çocuğu oldu. İki kız, bir Değişen bir dünya, değişen istekler ve söz dinlemeyen
oğlan. Zamanın zembereği yine kırılmıştı sanki… Kocası ise çocuklar. Hepsinin başında kavak yelleri, aşkları, yokuşları
çok alkol almaya başlamış, huzur azalır olmuştu. İçmeyince ve beklentileri.
melek gibi, içince zulüm gibi… Hiç yok yere, her sebepten Çok hastaydı, epeydir dilaltı hapı kullanıyordu. Doktor
döver olmuştu. Hatta bazı zamanlar, ev ahalisini sabaha “İçme fazla yaşamazsın” dese de o sigarasını elinden eksik
kadar uyutmaz bağırır çağırır, üç küçük hariç sıra dayağına etmiyordu. Büyük kızı evlenmiş çocukları olmuştu. Deli
çekerdi. Yılmıştı artık dayaktan, işkenceden. Ne çocukları divaneydi, onlara düşkün bir anneanne idi. Torununa annesi-
bırakıp gidebiliyordu, ne de onlara bunları yaşatmak nin adını koymuştu kızı… SANİYE…
istiyordu. Çocuklarına çok düşkündü yemez yedirir, giymez Eskiden beri baş ağrıları vardı büyük kızın... Güz zamanı
giydirirdi. Aslında hep dimdik, hep güçlü bir kadındı. baş ağrıları çoğaldı. Gitmedikleri doktor kalmadı. Sonunda
Çalışkan, çekip çeviren... Azı yettirip yetinen.
teşhis konuldu. Beyninde tümör… Bir sene yaşadı ve büyük
İstanbul’un bir kaç semtinde oturduktan sonra zar zor acılar çekerek, üç çocuğunu geride bırakarak hayata göz-
aldıkları, balkonunda “arkası yarın” dinlediği o eve taşındı- lerini yumdu. Bir anne için bundan daha acı ne olabilirdi ki
lar... Yine hamile idi. Sevinmek bir yana, bebeğin düşmesi !!! Gözünün yaşı dinmiyor çok acı çekiyor, torunları için çok
için çareler arıyor, doğmasını istemiyordu. Bir akşamüzeri endişeleniyordu. Babaları evlenmişti. Onun için hiç rahat
hafiften kar atıştırıyor, o da elinde bir çıra parçası, kuzine değildi özellikle üç yaşında ki Saniye için” O bana kızımın
sobayı tutuşturuyordu... Kocası elinde bir poşet portakal- yadigarı” diyor kalbini ova ova, boncuk boncuk göz yaşı
la geldi… İçmemişti... İçmeyince sakin ve sevecendi. Ona döküyordu.
hamile olduğunu söyledi… Adam sevindi... O istemediğini Artık bütün çocukları evlenmişti ve evin satılması gündem-
söyledi. Kocası, “Nanom niye böyle yapıyorsun, bak bu son- de idi. Biri halıya çekti, biri çalıya. Uzun lafın kısası ev satıldı.
çemiz olur göreceksin bak bu bitane olacak “ deyip ısrarla Kendisi ve balkonunda birlikte Selanik türküleri dinlediği
doğurmasını istemişti. Aylar geçti… Kocası yine içiyor, yine sonçesi ortada kaldı. Biraz büyük oğlunun yanında, biraz
hiç yoktan sebeplerle şiddet uyguluyordu... ortanca kızının yanında idare ediyorlardı. Ne komşuları, ne
Büyük oğlu askerdi dağları karlı Erzurum’da. En büyük kızı teneke saksılara ektiği sardunyaları ne de begonyaları vardı.
on beşinde ya var ya yok. Diğerleri biri dokuz, biri sekiz, Üzülüp kırılıp... İçine atıp… Oradan oraya geziyordu.
biri altı yaşında idi. Büyük oğlu askere gitmeden sevdiği kızı “Ölürsem, bir tek aklım sende kalacak” diyordu sonçesine.
kaçırıp getirmişti… O da onlarla yaşıyor, her çileye katlanı- Yine bir Ağustos, yine bir sıcak akşamüzeri birden fenalaştı.
yordu. Ağustosun ortası gibi sabah erken kalkıp işe gitmişti Ortanca kızın evinin holünde yığıldı kaldı. Sonçesi ve iki ab-
kocası. Akşam yaklaştıkça yine bir kasvet sarmıştı içini, içip lası panik içinde hastaneye koşturdular annelerini. Sonçesi
mi gelecek korkusuyla. Akşamüstü karakoldan bir haber kucağında taşıdı onu. Hastanede acil müdahalede kendine
geldi eve, zar zor şaşkın ve endişeli karakola gitti. “Bir arka- geldi, “Beni eve götürün dedi... Eve… Kalmak istemiyorum
daşı kavga ediyormuş, kocanız araya girip ayırmak isterken burada” Çok geçmedi tekrar fenalaşıp kalp krizi geçirdi...
bıçaklanarak öldürülmüş başınız sağ olsun” demişti komiser. Yoğun bakımdaki doktor “Başınız sağ olsun çok uğraştık
Karnı burnunda yığılıverdi oraya feryat figan. Kocasıydı... kurtaramadık, anneniz bize hiç yardımcı olmadı sanki yaşa-
İyi günleri de olmuştu. Daha iyisini bilmemişti ki… Bir de mak istemiyordu” dedi.
içmeseydi… Yorulmuştu artık ve gitmişti… Susmuştu o Selanik türküsü…
Onca acıya bu kadar dayanabilmişti.
Güz, kapıları çalmaya hazırlanıyordu. Eylül 9, sonçesi geldi Son nefesini verirken bile çocuklarında, torunlarında idi aklı.
dünyaya, onca olmaza yokluğa ve hengameye. Hastaneden Yüreği yüreğim…
çıkacak para bile yok... Komşu, en küçük ablanın eline bir tas Nerden mi biliyorum… Çünkü o kadın benim annem, ben de
verip” Hadi bakalım tüm apartmandan annen ve kardeşini onun sonçesiyim…
çıkarmamız için yardım topla” dediği anda bahçede büyük Annemin Gelincik sigarası vardı, yanında çayı…
ablasının büyük oğlu belirdi.“ Gerek yok” dedi “Ben teyzemi En çok “Bakmıyor çeşm-i siyah feryade” şarkısını severdi.
çıkartırım hastaneden”. Aldı, eve getirdi teyzesini. Düşkündü Bir de Müzeyyen’i…
teyzesine, teyzesi de ona…
Her sabah radyoda arkası yarını vardı,
Bir de biz uslanmaz çocukları…
Çoluk çocukla kalakalmıştı... Çok zor dönemlerden geçti
ama hiç yılmadı. Sütü kesildiğinden sonçeyi hiç emzireme-
NYX
171