Writer: Sevil Balaban
Date: 06/10/2021
3 kardeşim daha vardı.
Güzel bir köyde bir evin bahçesinde doğmuştuk. Kısa bir süre sonra evdeki insanlardan biri bizi istemediğini söylemeye başladı. Bir gün “Götür onları yoksa atacağım” dediğini duyduk. Kime söylüyordu? “Herhalde bize yemek veren iyi adama söylüyor” demişti kardeşim.
O kadın, annemiz her yemek aramaya gittiğinde, bizi bahçenin uzak köşelerine bırakıp yattığımız yeri süpürüyordu. Her birimiz korkudan ağlamaya başladığımız zaman annem koşa koşa gelip telaşla bizi bir araya toplamaya çalışıyordu.
Sonunda bir gün, iyi adamın ortalarda görünmediği bir zamanda, bizi evden çok uzak bir yere götürüp bıraktı. O kadar uzaktı ki annemiz bizim çığlıklarımızı duyup da gelemedi sanırım.
Ağaçlıklı, dikenli ve nemli bir yer. Orada geçirdiğim zamanı hatırladığımda çok korkuyorum hala.
Çok korkuyorduk… Çok acıkmıştık… Annem daha avlanmayı öğretmemişti ki bize. Eve dönebilmek için yollar aramaya başladık. Her birimiz çığlık atarak dikenli bitkilerin arasında ilerlemeye çalıştık. Çok geçmeden de birbirimizi kaybettik.
En çelimsizleri bendim. Boyumu aşan dikenli otların arasında bağırıp duruyordum “Miyav miyav miyav ” diye. Önüme ne geldiyse yemeye çalıştım. Ama hiçbiri güzel kokmuyordu. Yoksa bunlar yenmiyor muydu? Annemin bize öğretecek çok şeyi vardı belli ki ama o kadar zamanı olmamıştı.
Yürüdükçe nemin arttığını fark ettim. Su bulmuştum. Çokça içtim. Kardeşlerime de haber vermek istedim ama onları nasıl bulacaktım ki…
Yine de bağırmaya başladım. Annemin uzakta olduğunu biliyordum ama belki kardeşlerim beni duyabilirdi. “Miyaavvvv, miyaavvvv”
Bu sırada insan sesi duydum. Korktum hemen sustum. Ya bizi buraya atan kişi geri geldiyse diye düşündüm. Ama beni duymuşlardı galiba. İçlerinden biri “Nerede bu?” dedi. Diğeri “Pisi pisi “… Beni arıyorlardı. İçimden bir ses onlara güvenebileceğimi söyledi. Tekrar bağırmaya başladım “Miyyaaaaaav”
“Aşağıdan geliyor sesi” dedi birisi. “Ama yamaç çok dik nasıl ineceğiz, aman dikkat toprak çok kayıyor ” dediklerini duydum. Bir yandan da sürekli beni çağırıyorlardı
“Gel pisi pisi”. İşin başa düştüğünü anlayınca, dikenlere ve kaygan toprağa aldırmadan tırmanmaya başladım. Bana uzuuuuun gelen bir tırmanıştan sonra yanlarına varmıştım. İnsanlardan erkek olan hemen beni kucağına aldı. “Kaybolmuş galiba, annesini bulmamız gerek “dedi.
Bir süre köyün evlerini dolaştılar kucaklarında benimle. Hiç kimse yardımcı olamadı. Annemin kimin kedisi olduğunu kimse bilmiyordu.
Ben sakinleşip birinin omuzunda uyuklamaya başladığımda, uzun bir yürüyüş mesafesindeki başka bir sürü insanın bulunduğu bir yere gitmiştik bile.
Bir grup insan yüksek sesle konuşup gülüşüyorlar, bazıları ateş yakarken bazıları da leziz kokan bir şeylerle uğraşıyordu. Herkes çok meşguldü. Gerçekten çok leziz bir koku vardı. Yemem için bana da verdiler. Verdikleri şeyi tek lokmada yutmama da kahkahalarla güldüler. Şaşırmış görünüyorlardı. İçlerinden biri derdimi anladı. “Canııım çok acıkmış ” dedi. “Ne yazık ki yanımızda hamsiden başka bir şey yok, acaba bu kadar küçük bir kedinin balık yemesi sakıncalı mıdır” diye devam etti. Tereddüt ettiğini görünce bana vermekten vazgeçerler korkusuyla birkaç hamsiyi daha birer lokmada yuttum. Bu durum onları eğlendirmeye başlamıştı. Ben ise mırıldana homurdana hamsi yemeye devam ettim. Bu arada çeşitli şirinlikler yaparak kendimi sevdirmeye çalışıyordum. Birinin paçalarından tırmanıp omuzuna oturdum mesela. Karnım doyunca keyfim yerine gelmişti ne de olsa.
Bir ara konuştuklarını duydum. “Nasıl bırakırız ki burada? Baksana hiç kimse sahip çıkmadı. Henüz çok küçük. Kendi başına hayatta kalamaz.”
“Keşke onlara annemle birlikte yaşadığımız bahçeyi tarif edebilsem ve beni oraya götürseler.” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ama yolu bulabileceğimden hiç emin değildim.
Kısa bir süre sonra karar vermişlerdi. Beni orada bırakmayacaklar beraberlerinde evlerine götüreceklerdi.
Karnım doyunca çok uykum gelmişti. Beni götürecekleri evdeki hayatımın nasıl olacağını hayal ederken, içlerinden en çok sevdiğim, yumuşak sesli insanın kucağında uyuyakalmıştım.
Uyandığımda başka bir yerdeydik. Galiba sözünü ettikleri evlerine gitmiştik.
Evde bir kedi abla vardı. Adı Pıtır’mış. Bu durumdan hiç söz etmemişlerdi. Şimdiye kadar annem ve kardeşlerimden başka kedi görmemiştim. O kadar çok sevindim ki hemen üzerine atlayıp oyun oynamak istedim. Ona sarılıp uyuyabileceğimi hayal ettim. Ne güzel olacaktı buradaki hayatım…
Oysa Pıtır Abla daha ilk günden beni sevmeyeceğini deklere etti. Nasıl mı? Tıslayarak… Çok üzüldüm. Benimle oynamak istemiyordu hiç…Ben onunla oynamaya çalıştığımda ise hırpalıyordu beni.
Ama ben karar verdim; ona iyi davranacaktım. Sabredip onun sevgisini kazanacaktım. Hem belki eve başka kediler gelir. Eğer öyle olursa onlara da iyi davranacağıma dair söz verdim kendime.
Bana isim bulmaya çalışıyorlardı. Daha önce ismim yoktu. Annem bana seslenirken özel bir ses tonu kullanırdı, beni çağırdığını anlayıp hemen yanına giderdim. Ama artık ismim olması gerekiyormuş. Oysa “Pisi Pisi” dediklerinde ben zaten anlıyordum ki beni çağırdıklarını. Ama bazen Pıtır’ı çağırırken de pisi pisi diyorlardı. Demek ikimizi ayırdetmek için isimlerimizin olması gerekiyordu. Hem insanların da her birinin ayrı ayrı isimleri vardı. Benim de adım olacaktı artık. Ne güzel…
Birkaç isimden sonra en sonunda Kapça’ya karar verdiler. Lazca’da hamsi demekmiş. Beni bulduklarında deli gibi hamsi yediğim için bu ismi vermeye karar vermişler.
İsmimi sevdim çünkü aynı zamanda kedi dilinde “merhametli büyük abi” demektir. İsmim karakterimi de etkilemiş olmalı ki, benden sonra gelen kedi kardeşlerimin hepsine çok iyi davrandım, onlarla oyunlar oynadım, onlara yalanarak temizlenmeleri gerektiğini öğrettim. Hem bunun için kendime de söz vermiştim değil mi?
Şimdi evdeki diğer 9 kedi kardeşimin hepsi ile çok iyi anlaşıyoruz.
Mutluyum tabii ama köyde bıraktığım kardeşlerime ne olduğunu da çok merak ediyorum.
Umarım onlar da benim gibi iyi insanlar bulabilmişlerdir.
İnsan annem insanların kedileri değil, kedilerin insanları seçtiğini söylüyor.
Ben seçimimden çoooook memnunum… Darısı dışarda zor durumda hayata tutunmaya çalışan dostlarımın başına…