Writer: Sevil Balaban
Date: 31/12/2021
Bihter Türkan Ergül / Koku Akademisi / Kurucu
Röportaj: Sevil Balaban / [email protected]
1978 Bulgaristan doğumlu olan Bihter Türkan Ergül 6 yaşında Türkiye’ye geldi. Yaklaşık 38 yıldır koku ilmi ile ilgilenen Ergül, eğitimini psikoloji üzerine yaptı.
Kokunun insan psikolojisi üzerindeki etkileri konusunda çalışmalar yapan, dünyanın sayılı koku uzmanları arasında bulunan Bihter Türkan Ergül, Hollywood starları, dünya liderleri, sanat ve siyaset camiasının en çok bilinen yüzleri için kişiye özel tasarladığı eşiz parfümlerle tanınıyor. Dünyanın güncel parfüm literatürü, kokunun tarihsel yolculuğu ve koku üzerine uzman yetiştirecek olan Koku Akademisi, Bihter Türkan Ergül önderliğinde dünyanın ilk koku akademisi olarak ilgi duyanlara kapılarını açtı.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
25 Mayıs 1978, Bulgaristan doğumluyum. Evimiz Filibe’nin Kuklen kasabasında yer alıyor. Kuklen baharda gelen demek. Doğduğum tarihten dolayı mı bu kasabadan dolayı mı bilmem ama Mayıs ayını çok severim. 38 yıldır kokular ile ilgileniyorum ve bunu bir akademi bünyesine taşımak için 5 yıl emek verdik. Kurmuş olduğumuz uluslararası geçerliliği olan bir belgelendirme yapan bir kuruluş. Bu bir kurs değil, bu bir seminer değil, uluslararası geçerliliği olan bir mesleki eğitim.
Psikoloji eğitimi almışsınız. Koku konusuna ilgi duymanız ve üzerinde araştırmalar yapmaya karar vermeniz nasıl oldu?
Anneannemle birlikte büyüdüm. Ailemi 6 yaşında iken tanıdım. O zamana kadar evlatlık verildiğimi düşünürdüm. Bu durum ergenlik döneminde benim için epey büyük bir problemdi. Tıp kökenli bir ailenin kızıyım. Ergenlik döneminde ki gerginliklerim ve sorunlarım için annem sürekli tıp kökenli bir çözüm arıyordu. Ben ise sürekli bir şeyler kokluyorum, çünkü kokular beni rahatlatıyordu. “Acaba biz bu kızı nasıl rahatlatsak?” gibi sorular vardı ailemin kafasında. Oysa ben daha o zamandan aşinaydım papatya çayı ve lavanta gibi kokuların rahatlattığına.
Tarih benim için büyük bir tutkuydu ve tarih okumayı çok istedim ya da arkeoloji. Fakat ailemin beklentileri ve o günkü koşullar buna elvermedi. Ailem tıp okuyayım diye çok uğraştı, ben de anarşiye bağlayacağım ama gönülleri olsun diye psikoloji ile durumu kurtarmaya çalıştım. Sonra gördüm ki tarihte psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde koku kullandıklarını gördüm. Özellikle ben Osmanlı hayranı olduğum için Osmanlı’da koku tedavisinin yaygın olarak kullanılması beni çok heyecanlandırdı. Çünkü 15. yüzyılda Avrupa’da ruh ve sinir hastalıkları olan insanları içine cin kaçtı diyerek yakıyorlar. Bizde ise koku ile tedavi ediyorlar, bunu keşfettiğimde daha 14-15 yaşlarındaydım. Bu süre içinde sürekli kokularla haşır neşirdim. Sonrasında psikoloji ve koku bir bütün oldu. Araştırmalara bu dönemde başladım.
Kokunun geçmişi hakkında biraz bilgi verir misiniz? Tarihte ilk olarak ne zaman, nasıl kullanılmaya başlanmış?
İnsanlık tarihi kadar eskidir koku. İnsanlar avlanmak için, bitkilerin zararlı mı yararlı mı olduğunu anlamak için hep kokluyorlardı. Şu anda hayvanlar çöpten yemek bulmak için kokluyorlar ama biz de ilkel ve avlayıcı topluluktan geliyoruz sonuçta. Böyle bir kökten geliyoruz ve o zamanlar hayvanlar, etraf, ağaçlar ve her şey koklanıyordu. Kokuyu biz kaybettik ama insanlık tarihi kadar eski bir şeyden bahsediyoruz. Kokunun kozmetik ile birleşme zamanına baktığımızda tütsüdür aslında ilki. Ateşin bulunmasıyla beraber, ateşin üzerine koku veren bitkilerin atılması ve etrafa hoş kokuların yayılmasıyla tütsü dönemi başlıyor. Kozmetik dediğimizde Türk kokularından bahsedebiliriz. Kokular ilk olarak hayatta kalma dürtüsü ile doğru orantılı kullanılıyor, daha sonra Tanrılarla konuşmak için kullanılıyor, daha sonra tıpta kadim bilgelik bilgileri olarak kullanılıyor. Son 200 yılda ise sanayinin keşfi ile kozmetik alanında devam ediyor.
Mısır’da ve Osmanlı’da kokunun çok önemli olduğunu görüyoruz. Koku hiyerarşisini de anlatır mısınız?
Mısır’da güzel kokuları firavunlar ve firavun aileleri, generaller ve aristokratlar kullanırdı. Köleler bu güzel kokuları bilmezdi. Özellikle bazı kokular; yasemin, akgünlük, ardıç gibi kokular halktan olabildiğince uzak tutuluyordu. Halk bu kokuları tanımadığı için, kraliyet ailesi ya da firavunların kokuları halka ulaştığında, ancak Tanrılar böyle kokabilir mesajı verilmek isteniyordu.
Firavunlar çok fazla yasemin kokusunu kullanıyor, mesela Nefertiti, yaseminli banyolar yapıyordu. Özellikle mumyalama işlemlerinde, piramitlerde yasemin muhakkak bulunur. Hiyerarşik bir sistem var olduğu için halkın yasemine ulaşması mümkün olmadığından dolayı mezarlarına yasemin çiçeği çiziyorlar. Ölümden sonra yaşama inandıkları için onların inancına göre bu önemli. Eski Mısır’da koku hiyerarşisi böyle.
Kyhpi isimli ilk koku formülünü sadece kraliyet ailesi kullanabiliyordu. Bununla birlikte sadece tapınakta çalışan kölelerin, akşam tapınaktan çıkarken üç yağ ile banyo yapmalarını zorunlu kılarlardı. Tapınaktan çıkarken mistik olarak arınmaları gerektiği için.
Osmanlı’da ise sultanların kullandığı kokuları cariyeler kullanamazdı. Bu büyük bir saygısızlık olarak nitelendirilirdi. Boy göstermek gibi algılanır ve çok büyük bir ceza gerektirirdi. Zamanın birimine çarptığımızda valide sultanlar ve kadın efendiler haftada 70 gram kullanırken, gözdeler haftada 3 gram kullanabiliyorlardı.
Karanfil, tarçın, yasemin, amber ve misk gibi kokuları sadece kadın efendiler (erkek çocuğu olanlar) kullanabiliyordu. Daha hafif kokuları ise cariyeler ve ikballer kullanabiliyordu.
Muhteşem bir koku hiyerarşisi var tarihte. Sadece Osmanlı’da da değil tabi, tüm Avrupa’da da böyle. Mesela gül kullanıyorsanız ya Marie Antoinette olmalısınız ya da Napolyon. Şimdi herkes her kokuya ulaşabiliyor.
Koku titreşimlerinden bahsediyorsunuz. Müzik ve koku arasında nasıl bir ilişki var?
Hayatta her şeyin bir frekansı var. Müzik de bu titreşen frekanslardan. Bilimsel araştırmalara bakıldığında, kokunun da müziğin de frekans boyutu Mhz şeklinde test ediliyor. Nikola Tesla, gül üzerinde çok durmuştur. Gülün frekans boyutuyla ilgilenmiştir. Ardından yıllar geçtikten sonra Japonlar yaklaşık 6 yıl süren bir araştırma yapmıştır. “Nikola Tesla gül üzerine ne demek istedi?” sorusunun cevabını almak istemişlerdir. Dünyadaki bütün gülleri topladılar ve frekansı en yüksek Isparta gülü oldu. İkinci Beyazıt Külliyesi’ne baktığımızda ise müzikle kokunun hep birlikte kullanıldığını görüyoruz. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde hangi hastalıklarda hangi müziklerin dinletildiğini ve hangi kokuların koklatıldığını görebiliyoruz. Günümüzde ise özellikle psikolojik rahatsızlıklarda koku ve müzik terapisinin birlikte kullanıldığını görebiliyoruz, iyileşme sürecini hızlandırıyor.
Fransa’da kokunun popüler olması nasıl başladı?
Avrupa’da karanlık çağın yaşandığı orta çağ döneminde yıkanmanın ve suyun kanı bozduğuna dair bir inanış var. Rahiplerin yaptığı bilgilendirmeler sonucunda yıkanmak neredeyse yasaklanıyor ve böylece büyük hastalıklar da başlıyor. Kötü kokudan sonra bulaşıcı hastalıklar çıkıyor. İnsanlar ve etraf pis olduğu için kötü koku dayanılmaz duruma geliyor. Kötü kokuyu bastırmak için çeşitli kokular kullanmaya başlıyorlar.
İnsanlar ölüyor ve haftada bir toplanıyor. Bir soylu ya da aristokrat olmayan kişi, öldükten sonra kapının önüne koyuluyor ve haftada bir ceset toplayıcıları gelip cesedi alıp götürüyor. Kanalizasyon yok. Miyazma yani kötü kokuyu bastırmak istiyorlar. Çünkü kötü koku gidince hastalığın ortadan kalkacağına inanıyorlar. Bu yüzden güzel kokular gündeme geliyor. Amber, ardıç, lavanta ve benzeri kokular kullanıyorlar. Güzel kokunun çıktığı nokta hastalık ve pisliğin üzerine kurulmuş bir kozmetik arayışı.
Kötü kokuyu bastırmak için çıktıkları bu yolculukta şu anda kokunun başkenti olmanın haklı gururunu yaşıyorlar ve bu çok büyük bir başarı bence.
Koku uzmanı nasıl olunur? Bu konuyu merak edenlere tavsiyeleriniz neler?
Koku uzmanı olmak isteyenler uluslararası mesleki yeterlilik kurumu ile birlikte oluşturduğumuz standartları karşılayan eğitimi müfredata uygun bir şekilde aldıktan sonra yine MYK’nın sınavına girerek uluslararası bir meslek yetisine sahip oluyor. Bu sınav teorik ve pratik olmak üzere iki aşamalı. Ama şu demek değil ki illa eğitimi Koku Akademisi’nden alacak. MYK sınava girmek isteyen herkesin sınava girebileceğini belirtmiştir. Kazanılmış bir bilgisi olan alaylı biri de olabilir. Amacımız bu konuda yetenekli insanlara bu yetiyi vermek. İster kendi kendini geliştirmiş olsun isterse akademide kendini geliştirsin sınava girerek kendini taçlandırmış olur.
Koku uzmanlığını merak edenlere ısrarla ve ısrarla koklamalarını tavsiye ediyorum. Sürekli koklayarak pratik yapılmalı. Gözler açık ve kapalı olarak pratik yapılabilir ve arada ikili kokular denenebilir. Portakalla mandalina ve gülle sandalı karıştırmak gibi. Koku çubuklarının üzerine zamansal süreçleri de eklemeliler. Çünkü gül birinci saat farklı, dördüncü saat farklı kokar. Böylece zamansal kokuyu da hafızalarına alabilirler. Kokuya meraklı olan herkesin yapabileceği en büyük şey çalışmak. Koku hafızalarını geliştirmeliler.
Hangi kokular frekansımızı yükseltmemize yardımcı olur? Kişiye özel koku tasarlarken karşınızdaki insanın duygu ve beden frekansını nasıl ölçüyorsunuz?
Koku tasarlarken kişinin bedeninin frekansını ölçemeyiz, bu bir etken değildir. Çünkü her an değişen bir frekansta stabil bir tasarım yapamayız. Tasarım yaparken kişinin yeme içme alışkanlıkları, uyku düzeni, tükettiği besin değerleri dikkate alınır. Diyelim ki uyku ile sıkıntısı var, dikkat problemi var ya da kaygılı ve endişeli dönemden geçiyor. Bu durumları göz önünde bulundurarak portakal, greyfurt, lavanta gibi notalar katabiliriz. Kokuların frekansları ise bir bilimsel araştırma olarak birçok klinikte yapılıyor. Bugüne kadar farklı farklı kliniklerde yapılan araştırmalar sonucunda; Gül 320 Mhz, Ölmez Çiçeği 181 Mhz, Akgünlük 147, Lavanta 118 gibi bulgular tespit edildi. Biz de bunları örnek olarak verebiliriz.
Çok ünlü isimler için özel kokular tasarlamışsınız. Birkaç örnek verebilir misiniz?
Hollywood starları, dünya liderleri, sanat ve siyaset camiasının bilinen yüzleri için parfüm tasarımı çalışmaları yaptım. Şunu açıkça söylemek isterim ki bu insanlara kendim ulaşarak size özel bir koku tasarlayabilirim demedim. Örnek vermek gerekirse ABD Başkanı Barack Obama’nın eşi için de bir koku yaptım ve güzel yorumlar aldım. Koku yapmak istediğim isimler de var.
Geçtiğimiz ağustosta Koku Akademisi’ni kurdunuz. Akademide nasıl bir eğitim var, hangi konular öğretiliyor?
Akademide kök bitkinin, yaprağın, ağacın, tohumun kısacası aklınıza gelebilecek kokan her şeyin kokularına dair bilgiler veriliyor. Koku çıkarmak için kullanılan birçok teknik var. Bu doğrultuda “Doğru tarım nasıl yapılır?” dan “Hangi bitkilerin hangi mevsimleri doğru mevsimlerdir?” e kadar uzanan konular profesör hocalarımız tarafından öğrencilerimize aktarılıyor. Bitki cinslerini ayırt etmeyi de öğretiyoruz. Koku uzmanlarının kokuyu formüllerine ayırmaları için gereken uzmanlığı veriyoruz. Sekiz kişilik eğitimler düzenliyoruz. Çünkü uzman hocaların herkesle ilgilenebilmesi bizim için çok önemli. Öğrencileri bir sınava hazırlıyoruz ve burada çok ince ayrıntılarıyla birlikte bir eğitim veriyoruz.
Bir kadın girişimci olarak karşılaştığınız zorluklar oldu mu? Özellikle koku konusunda iş hayatına atılmak isteyenlere neler önerirsiniz?
Kadın girişimci olmamın dışında girişimcilik konusunda zorluklar yaşadım. Çünkü mevzu koku ve çok ekstrem bir konuydu bu. Ben bundan 15 yıl önce profesyonel olarak şirketimi kurduğumda. “Sen artık kafana huni tak, sen artık iyice delirdin, böyle bir şey olmaz, fantastik dünyada yaşıyorsun” gibi birçok cümle duydum. Şu anda koku akademimizin logosu huniden süzülen çiçeklerdir. Onlar kafana tak dediler ben onu logoya entegre ettim. Yaptığım iş çok ekstrem. Dünyada eşi benzeri olmayan bir girişim yapıyorsunuz. Doğal olarak zorlandım ama destek gördüğüm çok kıymetli dostlarım ve büyüklerim oldu. Bunlar sektörden değil, sektörle hep cebelleştim. Koku son yıllarda merak konusu olmaya başlayınca, biz de kozmetik de hak ettiğimiz değeri görmeye başlayınca işler biraz değişti. Ben tasarım parfüm yaparken, başkaları dünyadaki bir markayı kopyalayarak kendini marka yapmaya çalışıyor. Bana göre bu bir Türk girişimciye yakışan bir şey değil. Bizler çok daha iyisini yapabiliriz. Biz neden kendi markamızı çıkarmayalım? Ama yavaş yavaş bu değişiyor, insanlar markalar yaratmaya başladı. Burada tabi talep de olması gerekiyor. Ne kadar çok kendi kozmetik markalarımıza sahip çıkarsak o kadar büyüyeceğimizi düşünüyorum.