Writer: Ayça Akad
Date: 31/12/2021
Ünü dünyaya yayılan rengârenk kapıları, eğlence garantili St Patrick festivali, kızıl saçlı kadınları ve koyu renkli birası ile tanınan İrlanda, güler yüzlü insanları, yeşilin henüz karşılaşmadığınız tonları, gizemli tarihi ve iyi korunmuş ortaçağ yapıları ile size farklı bir deneyim sunmayı bekliyor.
İrlanda, mutlu olmak için güneşe ihtiyaç duymayan insanların ülkesi. Bolca “thanks a million” ve “cheers” duyacağınız, yolda yürürken tanımadığınız insanların selamını almaya alışacağınız, hiç yabancı hissetmeyeceğiniz bir yer burası.
Ataları Keltler. 800’lerde Vikingler’in kurduğu, 1100’lerin ortalarında İngilizlerin hükmettiği, 1900’larda ise bağımsızlığını ilan eden İrlanda Cumhuriyeti ile Birleşik Krallığa bağlılığı devam eden Kuzey İrlanda, aynı adada ortak bir tarih, ince bir sınır ve büyük kültürel farklar ile ayrılıyor.
Kimi zaman İngilizlere karşı bilenmişlikleri, kimi zaman da kayıtsızlıkları hissediliyor. Mesela, bağımsızlıklarını ilan ettikten sonra İngilizlerin ikonik telefon kulübeleri ve posta kutularını sokaklardan kaldırmak yerine sadece yeşile boyadıklarını fark ediyorsunuz.
Başkenti Dublin olan İrlanda Cumhuriyeti, Avrupa Birliğine üye olmasına rağmen bir Schengen Ülkesi değil. Bu nedenle, sadece kendi sınırlarında geçerli olan bir vize ile ziyaret edilebiliyor. Türkiye ile yaptığı vize muafiyet programı kapsamında, son 6 ay içinde kullanılmış UK vizesi ile de giriş yapılabiliyor. Ülkeden çıkarken ise pasaport kontrolü yapılmadığı için ülkeye girişte, dönüş tarihinizi de kapsayan bir damga basılıyor. Bu nedenle dönüş biletinizi ibraz etmeniz gerekiyor.
Para birimi Euro olan ülkenin 2 resmi dili var; İngilizce ve kökeni Keltçeye dayanan ve batı bölgelerinde daha yaygın olarak kullanılan bir dil olan Gaelic.
Liffey Nehri’nin doğu ve batı olarak ikiye ayırdığı Dublin, parklarla dolu bir kent. Ünlü alışveriş caddesi Grafton’un ucundaki St Stephens Green favorim olsa da kentte, Avrupa’nın en büyük şehir parklarından biri olan Phoenix Park gibi birbirinden güzel, irili ufaklı park bulunuyor. Hava durumuna aldırmayan İrlanda halkı öğle molalarında, hafta sonu etkinliklerinde kendilerini bu parklara atıyorlar. Özellikle güneş görünmeye başladıysa, mayosu ile güneşlenen İrlandalılara rastlamanız mümkün.
Meşhur “Irish Pub”lar, sosyal yaşamın önemli bir parçası. Hava her mevsim soğuk ve yağışlı olduğu için halk “pub”larda buluşup sosyalleşiyor. Toplamda 900 civarı bar bulunan Dublin’de pubların en yoğun olduğu bölge, aynı isimli pubıyla da meşhur olan Temple Bar bölgesi.
İrlandalılar, yabancılara karşı çok sıcakkanlılar. Türklere karşı ise daha farklı bir sempatileri var. 1800’lerin ortalarında, patateslere bulaşan bir mantar nedeni ile ortaya çıkan ve 7 yıl süren büyük kıtlık dönemi, birkaç sene içinde 1 milyon kişinin ölmesine, bir o kadarının da göç etmesine sebep olmuş. İrlandalılar da dönemin Osmanlı padişahı Abdülmecid’in, Kraliçe Victoria’ya rağmen yolladığı gemilerce erzak yardımını unutmamışlar.
Unesco tarafından ‘Edebiyat Başkenti’ olarak seçilen Dublin, Oscar Wilde, James Joyce, Samuel Beckett, Bram Stoker (bilmeyenler için Drakula’nın yazarı), Jonathan Swift gibi pek çok yetenek yetiştirmiş.
Dublin’in merkezinde, İrlanda Parlamentosu’nun karşısındaki Trinity Koleji döneminin dahiler okulu. Herkese açık bu kampus gelenleri avlusundaki zarif çan kulesi ile karşılıyor. İrlanda’nın en geniş arşivine sahip etkileyici kütüphanesi içinde bulunan The Long Room en çok ziyaret edilen yerlerden. Kütüphanenin içerisindeki müzede, batı kaligrafisinin şaheseri diye tanımlanan, Kelt rahiplerinin hazırladığı işlemeli el yazmaları Book of Kells sergileniyor.
Bir şehirde birden fazla katedral bulunması çok nadir bir şey olmasına rağmen Dublin’de, birbirine çok yakın mesafede 2 tane katedral bulunuyor. 800 yıllık gotik St. Patrick’s Katedrali ve ondan daha küçük olan Christ Church Katedrali. Önyargılarınızı yener ve aşırı turistik görünen eğlenceli şehir turlarına katılırsanız, Christ Church hakkında enteresan bilgiler edinebilirsiniz. Christ Church civarındaysanız, kaldırımlardaki altın renkli plakalar dikkatinizi çekebilir. Bu plakalar, belediye binasının inşaatı sırasında ortaya çıkan Viking kalıntılarından, kurtarılamayanları hatırlamak için zemine yerleştirilmiş.
Şehrin içindeki Dublin Kalesi ile arkasındaki Chester Beatty Kütüphanesi de listenizde olsun ama Kilmainham Goal Hapishanesi ve etkileyici Kelt haçları ile dolu Glasnevin Mezarlığı, İrlanda tarihi ve kültürü hakkında çok farklı bir bakış açısı kazanmanızı sağlıyor. Glasnevin Mezarlığının yanında, Lonely Planet tarafından Avrupa’nın 50 gizli hazinesinden biri olarak seçtiği John Kavanagh isimli pubın hikâyesini yerinde dinlemenizi öneririm. Bu arada, Dublin’in ilk resmi pubı 1198’da açılan The Brazen Head ve hala hizmet vermeye devam ediyor.
Doğal Tarih Müzesi ve İrlanda Ulusal Galerisi ile aynı parselde yer alan İrlanda Ulusal Müzesi, vakit geçirmeyi en çok sevdiğim müze. İçerisinde casusların kullandığı eşyalardan, Viking altınlarına, dönemin hayat tarzını yansıtan mobilyalara kadar pek çok ilgi çekici şey bulabilirsiniz.
Kültür turlarının ardından İrlanda’nın vazgeçilmezi bira ve viski turlarına geçebiliriz. En meşhur birası ile ilgili her şeyi görüp deneyimleyebileceğiniz Guinness Store House ve üç defa damıtıldığı için içimi daha yumuşak olan viskisinin yapımı hakkında bilgiler edineceğiniz Old Jameson Distillery.
Guinness Store House‘u gezdikten sonra, çatı katındaki The Gravity Bar’da, nefis Dublin manzarası eşliğinizde, giriş biletinize dâhil olan 1 pint’lik biranızı yudumlayabilirsiniz. Old Jameson Distillery’deyse gezinizin başında izletecekleri videonun ardından “gönüllü olmak isteyen var mı” diye sorulduğunda elinizi kaldırırsanız, tur sonunda isminize düzenlenecek viski tadım sertifikanıza sahip olabilirsiniz.
Henry Caddesinin sonunda, St John Kilisesi iken The Church Restaurant ismiyle hizmet vermeye başlayan mekân ise farklı ambiyansı ile keşfetmenizi bekliyor. Henry Caddesi’nden bahsederken, diğer ucundaki tarihi postaneden ve 120 mt uzunluğu ile ülkenin en yüksek anıtı The Spire’dan bahsetmemek olmaz.
Dublin, keyifli bir İrlanda deneyimi için yeterli gibi görünse de ülkenin barındırdığı doğal güzellikleri, kendine has mimari dokularıyla sizi etkileyecek minik kasabaları keşfetmek için araba kiralayarak ya da turlara katılarak şehrin dışına çıkmalısınız. Araba kiralayacaklara bir uyarı; ülkede trafik soldan akıyor. Ayrıca, Kuzey İrlanda ile kontrolsüz ve basit bir sınır ile ayrıldığı için kendinizi Birleşik Krallık sınırları içinde bulmanız olası.
Dublin’in kuzeyindeki ufak balıkçı kasabası Howth ile Malahide kalesi ise trenle gidilebilen yakın mesafe kaçamaklarımdan. Her Howth ziyaretimin sonunda, Beshoff Bros’dan aldığımız fish&chipsleri sahildeki banklarda yerken rıhtımı seyretmek bir gelenek haline geldi. Bu arada, patates kızartmasının üzerine sirke ve limon suyu döktüklerini, ilk seferinde bunu çok yadırgadığımı ama tadına bakınca lezzetine lezzet kattığını kabul ettiğimi söylemeliyim.
İrlanda’nın zengin bir mutfağı olmasa da et yemekleri çok lezzetli. Rustic Stone ve F.X. Buckley iyi ve pahalı et restoranları. Kurlardaki tatsız dalgalanmalar, Euro bölgesinde savurganlık yapmamıza mani olacak derseniz, Jo Burger’de uygun fiyata gerçek hamburgere doyarsınız. Tatlı için ise İtalyanlara güvenin der ve Dolce Sicily’yi öneririm. Ufak gündüz atıştırmalıkları için krep cenneti olan Lemon’a uğrayıp meşhur çikolatacı Butlers’ın kahve ve tatlılarını deneyin.
Maya yerine karbonat kullanılarak yapılan geleneksel “soda bread” in bir dilimi üzerine İrlanda tereyağı sürüp yemeden dönmeyin. Zaten her restoranda, siz siparişi verirken masanıza birkaç dilim soda bread ve bir parça tereyağı getiriyorlar.
Ülkenin güzellikleri bunlarla sınırlı değil elbette. Dublin’in güneyinde, Braveheart ve PS I LoveYou gibi filmlerin çekildiği Wicklow Gap’i ve Glendalough’daki tarihi kalıntıları ziyaret edin. Gelmişken farklı zorluklardaki harika manzaralarla dolu yürüyüş rotalarını deneyimleyin. Civardaki bir dağ evinde konaklayıp şehrin seslerinden uzak, huzurlu bir uyku çekin.
Galway’in güneyindeki, 120mt yüksekliği ve 14 km uzunluğundaki Cliffs of Moher’den, şiddetli rüzgârına rağmen muhteşem Adriyatik manzarasını seyredin ya da Unesco Dünya Mirası Listesindeki, MÖ 3200’lere tarihlenen megalitik mezar yapıları Newgrange ve Knowth’un hala çözülemeyen gizemlerini hayal edin.
Ülkenin en iyi korunmuş orta çağ şehri Kilkenny’yi gezerken, bira fabrikalarını ziyaret edip, üzerinde gotik kilise kalıntılarının yükseldiği Rock of Cashel’e tırmanın.
Cork’un kuzey batısındaki Blarney Şatosu’nda, öpen kişiye ikna etme yeteneği verdiğine inanılan kayayı görün ya da yapılışındaki romantik hikâyeyi öğrenmek için Connemara yakınlarındaki Kylemore Manastırını ziyaret edin.
Galway’in kuzeyinde şimdilerde otel olarak kullanılan 800 yaşındaki ihtişamlı Ashford Kalesinde kahve molası verip hemen karşısındaki sahada golf oynamayı öğrenin.
Antik harabelerin olduğu Aran Adaları’nı hatta daha cesursanız birkaç Starwars filminin çekildiği Unesco Dünya Mirası sit Alanı olarak tescillenen Skellig Michael Adası’ndaki manastırları hayret ve takdirle gezin.