Dengede miyiz?

Writer: Harun Kilci

Date: 05/09/2024

PAYLAŞ

Hayat’ın akışı ve gündemi her zaman beklediğimiz gibi gelişmez. Bizi desteklemediği hatta adım atmamızı zorlaştırdığı zamanlar vardır. Böyle zamanlarda durup beklemek mi gerekir? Yoksa dengede kalıp devam etmenin yolu var mıdır?

2020 yılı salgın hastalığın sebep olduğu bir dönüşüm yılıydı. Tüm dünya genelinde uygulanan günlük yaşantımızdaki kısıtlamaların etkisiyle davranışlarımızda kalıcı bazı değişimler oldu. Artık hayatımızda çoğu şey bambaşka. Kayıplar, yasaklar, kısıtlamalar baskılayıcı bir değişimi de beraberinde getirdi. Zorunlulukların sonucu kazandığımız bazı davranış alışkanlıklarımız halen devam ediyor. Böyle zorunluluklar ile edinilen davranış değişimlerimizin uzun vadedeki etkisine dair yapılan araştırmalar “cam tavan sendromu” na işaret ediyor. Yani kısıtlı kaldığımız dönemdeki kısıtlılıklarımızı zamanla normalimizmiş gibi algılayıp kabul ediyoruz, sorgulamadan. Bu da kişisel limitlerimizi aşağıya çekiyor.

Son dönemlerde dünyamızda ve ülkemizde sevimsiz ve üzücü olaylar yaşanıyor. Yakından ya da uzaktan şahit oluyoruz. Savaşlar, iklim krizleri, küresel ısınma, hayvan hakları gibi daha nice konulardaki olumsuzluklar hayatımızın içinde. Bu kötü ve olumsuz durumlar, zorluklara ve zorbalığa maruz kalanların yaşadıkları, negatif hislerimizi tetikliyor. Mazur kalmadığımız olaylara, maruz kalmış hissi duygularımızı manipüle ediyor. Hayata devam etme istek ve gücümüz baskılanıyor. Umudumuz azalıyor, yeni şeyler yapma enerjimiz tükeniyor. Yaşamıyor olsak da hissettiğimiz negatif duyguların altında tabir yerindeyse eziliyoruz.

Bununla birlikte; bizim ne halde olduğumuz, nasıl hissettiğimizden bağımsız, hayat kendi akışında devam ediyor. Zaman durmuyor, şiddet azalmıyor hatta olaylar daha da artıyor. Belki de bizim odağımızda bu olumsuz konular olduğu için, biz şiddeti artıyormuş gibi algılıyoruz! Bunu biraz derinlemesine düşünmek gerek.

Enerjini nereye odaklarsan onu büyütürsün!

Bu isteksiz ve umutsuz halimizle sadece kendimizi sınırlıyoruz. Kişisel zamanımızı boşa harcıyor, verimsiz ve işlevsiz bir kayıp yaşıyoruz. Daha değersiz, önemsiz ve atıl hissetmek bizi daha da aciz hissettiriyor. Yapabileceklerimize isteğimiz de enerjimiz de kalmıyor.

İletişim halinde olduklarımızı da bu olumsuz duydu durumumuz ile etkilediğimizin bazen farkında bile olmuyoruz. Zira olumsuz duyguların bulaşıcı hali çok daha güçlü. Üzerimizdeki olumsuz duygular, çevremize de bulaşıyor. Hal böyle olunca hem kendimizin hem de çevremizin üretken enerjisi boşuna harcanmış oluyor. Bir mühendis olarak bu enerji kaçağına termodinamiğin ikinci yasası olan “Entropi” ile tanımlayabiliriz; “Faydalı işe dönüştürülemeyen enerji!”

Üretken ve faydalı olma hali mutluluk hormonlarımızı çoğaltan etkidedir. Mutluluk hormonları diye bildiğimiz dört hormon bize umut yükler ve devam etmek için destek sağlar. Bazı duygusal hallerimiz hormonal sistemimizle bağlantılıdır. Bunun için olumsuz enerji kaçaklarını fark edip durdurmak gerek.

Kaçakları fark et, tekrarını önle, faydalı olana harca!

Zihnimiz çoğu zaman yaramaz çocuk gibi davranıyor. Olumsuz duygular yaşatan konuları hatırlatmada ve sürekli tekrar etmede çok mahir. Ayrıca sürekli farklı konulara atlaması, lunaparkı ilk kez görmüş bir çocuğun her eğlence istasyonuna koşmasına benziyor.

Durmadan, sürekli olumsuz düşünme halinde olmak Budizm’de “Maymun Zihin” olarak tanımlanıyor. Meditasyonların önceliği de önce bu maymun zihni susturmak sonra kendi merkezindeki iç bilgelik ile bağ kurmak. Bunu sağlayan her beden, ürettiği enerjiyi, sahip olduğu pozitif duygular ile olumlu alana yönlendirebiliyor. Üretken ve faydalı hale geliyor.  

Olumlu alanda harcadığımız bu enerjimizle faydalı şeyler yapmak mutluluk hormonlarımızı coşturur! Coşan hormonlar da çevremizin pozitif duygularını manipüle ediyor. Kelebek etkisi ile olumlu manipülasyon artarak genişliyor. Ben faydalı işler yapıyorsam mutlu oluyorum. Mutlu oluyorsam da çevremi mutlu edecek etkiye sahip hale geliyorum.

Dengede bir hayat için, faydalı olmayı seçin!

Bunca zorlayıcı faktör varken, olumlu kalabilmenin kolay olduğunu söylemiyorum. Fakat imkansız da değil. Sadece bilinçli farkındalık ile bu alışkanlığı edinip hayatımızı dengeye getirebiliriz.

Günlük üretken enerjimizi ve zamanımızı en genel anlamda üç yerde harcıyoruz.

Kontrol Alanımız; sadece kendimize ait olanları kapsar. Duygularımız, düşüncelerimiz, davranışlarımız kontrol alanımızı oluşturur.

Etki Alanımız; iletişim hainde olduğumuz ve aramızda etkileşim olan çevremizi kapsar. Ailemiz, sosyal çevremiz, iş yerindeki ortamımız, çalışma arkadaşlarımız gibi tüm etki çemberimiz. Hatta sosyal medyada etkileşim halinde olduklarımız da etki alanımız içerisindedir.

Kontrol Dışı Alanımız; tamamen etki alanımız dışında kalan hiçbir bağlantımızın olmadığı alandan oluşur.

Yapılan araştırmalara göre dünya ortalaması; kontrol dışı alanımızda zamanımızın %70 e yakınını harcayıp enerjimizi boşa kullanıyoruz. Etki alanımız ve kontrol edebildiğimiz alana sadece %30 zaman ve enerjimiz kalıyor. Faydalı işler için harcadığımız zaman ve enerjimiz sadece %30!

Bu döngüyü kırmak, bilinçli ve farkında olarak hareket etmekle mümkün.

Zor dönemler, güçlü insanlar yaratır!

Bunca olumsuz konuların neredeyse tamamı kontrol dışı alanımızda gelişiyor. Yani birey olarak doğrudan ortadan kaldırabileceğimiz kadar etki çemberimizde değiller. Fayda yaratmak çevremizi de olumlu etkiliyorsa meselenin çözümüne, kendi kapımızın önünü süpürmeyle başlayabiliriz.

Elimizde olanlara odaklanmak, yapabileceklerimizi de fark etmemiz sağlıyor. Üretken alanda kalabilmemiz ancak yapabileceklerimize odaklanmakla mümkün. Elimizden gelenin en iyisini yapmak için etki alanda fayda yaratan hedefler seçmeliyiz. Böyle hedefler, gerçekleşir ve sonuca ulaşır. Etrafımızda onca olumsuzluğa rağmen hedefine odaklı kalabilmek çelik gibi bir irade gerektirir. Unutmamalı ki sürekli tekrarlanan davranışlar zaman içinde alışkanlığa dönüşür.  Bu alışkanlık da bizim karakterimizin bir parçası haline gelir. İrademizin çelik gibi güçlenmesi de tekrar eden davranışlarımızın neticesidir. Etki alanında ki hedefleri, kararlılıkla gerçekleştirme gayretinin etkisiyle oluşan bir kişisel gelişim sonucudur.

Oysa her ruh, kendini büyüten ve güçlendiren dönemde hayatı yaşar. Bu dönemde şahit olduğumuz tüm olumsuzluklar, bizlere hizmet ettiğini bilmeliyiz. Zor zamanlar, güçlü insanlar yaratır. Güçlü olmaya niyetimiz varsa umudu hep yeşertecek düşünce sistemini alışkanlığımız yapmalıyız. Enerjimizi etki alanımızda harcayıp hayatın dengesini sağlamalı ve yola devam edebilmeyi başarmalıyız.  

O zaman silkelenip sadece yapabileceklerimize odaklanmalı ve kontrol edemediklerimize enerjimizi harcamayı bırakmalıyız. Her birimiz bu şekilde bir davranış alışkanlığı edinirsek önce kendi hayatımızı sonra tüm dünyayı dengede bir mutluluğa ulaştırabiliriz. Her şeyin önce kendimizden başladığını hep hatırlayalım.

Hayatımın dengesini koruyamıyorum, kişisel hedeflerime ulaşmakta zorlanıyorum diyorsan bir el etmen yeterli.

PAYLAŞ