Hayatla, Kendimizle, Birbirimizle Anlamlı Bağlar Kurmak

Writer: Burçin Ölmez Türk

Date: 24/12/2024

PAYLAŞ

Nida Balamur / Çekirdek Akademi / Kurucu

Röportaj: Burçin Ölmez Türk / [email protected]

14 yıllık bir kurumsal geçmişi olan Nida Balamur, şefkati odağa alan sosyal, duygusal beceri eğitimleri sunan Çekirdek Akademi’nin kurucusudur. Okan Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak ders veren Balamur, Mindfulness Institute, Mindfulness Temelli Stres Azaltma Programı (MBSR) Akredite Eğitmeni ve Mindfulness ve Şefkat Temelli Psikolojik Bağışıklığı Geliştirme Programı İşyerinde Mindfulness ve Bireysel Mindfulness Eğitmenidir. Aynı zamanda Breathing Mind, ICF Profesyonel Mindfulness Koçudur. İstanbul Üniversitesi İşletme Yöneticiliği MBA Yüksek Lisans, Atatürk Üniversitesi Çocuk Gelişimi Ön Lisans programlarından mezun olmuştur. Marmara Üniversitesi Eğitim Yönetimi ve Denetimi Doktora programından ders almıştır. MEB Yaratıcı Drama Eğitmenidir. Duygusal zeka, sosyal duygusal öğrenme, mindfulness ve öz şefkat konularına çalışmaktadır.
Yayınlanmış iki kitap bölüm yazarlığı vardır. (Salgın Günlükleri Hikayeleri- Elma Yayınevi, Dijital ve Sonrası – Disiplinler arası Yaklaşımlar, Urzeni Yayıncılık)

Kurucusu olduğu Çekirdek Akademi, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin 4.’Nitelikli Eğitim’ ve 5. ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ maddeleri doğrultusunda daha şefkatli bir toplum için çalışmalarını sürdürmekte, toplumda sosyal ve duygusal refahın arttırılmasının yanı sıra nitelikli eğitim, cinsiyet eşitliği, sosyal sürdürülebilirliği, şefkati merkeze alan bir eğitim vizyonunu paylaşmaktadır. Yetişkinlere, çocuklara, kurumlara özel tasarlanmış sosyal ve duygusal öğrenme beceri eğitim programları ve mindfulness koçluk hizmetleri sunmaktadır.

Nida Balamur ile öz şefkat konusu ve Çekirdek Akademi’nin çalışmaları hakkında konuştuk.

Öz şefkat ve mindfulness konularına nasıl yöneldiniz?

Yüksek lisans dönemimde liderlerde duygusal zeka çalıştım. Daniel Goleman’a göre duygusal zekanın beş bileşeni vardır, bileşenlerinden biri olan öz düzenleme zor duygularını, düşüncelerini ve davranışları yönetebilmeyi kapsıyor. Bu nasıl olur diye araştırdıkça yolum mindfulness ve öz şefkatle kesişti. Bu öğretinin hem batı tarafında hem de doğu tarafında eğitimlerini almaya devam ettikçe hem kendi yaşamımda hem eğitmenliğimde, hem ebeveynliğimde, hem de ilişkilerimde çok fazla faydasını gördüm ve buradan yolculuğum devam etti.

Öz şefkat yolculuğunda Çekirdek Akademi nerede devreye girdi? Hayatınızdaki yeri nedir?

Çekirdek Akademi’nin hikayesi şöyle: Pandemi döneminde bir gün evde kendi zorlanmalarımı yaşarken, bir yandan mutfak işleri bir yandan temizlik yapıyorum, bir yandan evde kızım ve eşimle ilgileniyorum. Aynı zamanda da eğitimlerime devam ediyorum. Bir eğitim sırasında üniversite öğrencilerine ‘Lütfen kamerayı açar mısınız? Kendi kendime konuşmak çok zor’ dedim, zorlandığımı gördüm.  Elimde bir bir sürü kaynak vardı. Mindfulness ve meditasyonu yaşantıma katmaya da devam ediyordum. Fakat bu zorlanmaya mevcut kaynaklarımın çare olmadığını fark ettim ve hepimizin ebeveynlerin, çocukların, öğretmenlerin, evden çalışanların, işe gidenlerin, yaşlıların hepimizin büyük bir zorlanmanın içerisinde olduğumuzu gördüm, sonra aklıma bir yaratıcı fikir geldi. Yollarımın kesiştiği birçok değerli eğitimci arkadaşım var, bu kişilerle gönüllü bir ağ oluşturup kaynakları olmayan bu eğitimlere ulaşamayan insanlara, kadınlara, çocuklara ulaşıp bu eğitimleri sunabiliriz diye düşündüm.  Birkaç eğitimci arkadaşımı aradıkça herkesten güzel geri dönüşler aldım. Eğitmen ağımızı geliştirdikçe ulaştığımız insan sayısı çoğaldı. Hayatıma girdikleri için ve birlikte başka insanlara faydalı olabildiğimiz için şükran duyuyorum.

Çekirdek çok güzel insanlar kazandırdı, benim için en kıymetli yanı o. Hem eğitimcilerle, psikologlarla, hem katılımcılarımızla çocuklarla inanılmaz sosyal bir ağ örüntüsü içerisinde hissediyorum kendimi. Aslında belki de bu sosyal acı dediğimiz konuya, kendi kendimizin, birbirimizin yalnızlığına da iyi geldik, geliyoruz. 

Eğitimlerinizde kullandığınız yöntemler ve çalışmalarınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?

Çekirdek’i kurduğumuz yıl 2020’de sadece kadınlara yönelik eğitimlerimiz vardı. Daha sonra çocuklara, ergenlere, yetişkinlere ve ebeveynlere özel sosyal ve duygusal beceri çatısı altında eğitimleri sunmaya başladık ve bugün tüm katılımcılara açık eğitimler vermeye başladık. Dört yıllık süreç içinde katılımcı grubuna hitap etmek bizim için anlamlı hale geldi.

Yetişkinler için Sosyal ve Duygusal Beceri Programları, Yaratıcı Çocuk programları sunuyoruz. Kurumsal için ayrı hazırladığımız öğrenme programlarımız var, kurumların çalışanlarına, çalışanlarının çocuklarına yönelik, oradaki ihtiyacı, mekanı analiz edip kurumla beraber tasarladığımız öğrenme programlarımız da mevcut ve aynı zamanda mindfulness koçluğu, psikolojik danışmanlık hizmetleri de sunuyoruz.

Sosyal duygusal becerileri geliştirme üzerine, kişilerin duygularını tanımalarını duygularını fark etmelerini ve zor duygularını düzenleyebilme üzerine çalışıyoruz. Yapa yaşaya ve deneyimsel öğrenme dediğimiz yöntemle sunuyoruz. Bir öğrenme yolculuğu, bir öğrenme deneyimi diyebiliriz programlarımızın tamamı için. Eğitimcilerimizin hepsi deneyimsel öğrenme uygulayıcısı, kolaylaştırıcısı. Yaratıcı drama eğitmenleri, masal anlatıcılığı eğitmenleri, sanat terapisi uygulayıcıları, psikologlar, psikodrama eğitmeni, çocuk ve yetişkinler için yoga eğitmenleri, çocuklar ve yetişkinler için mindfulness eğitimcileri ekibimizde yer alıyor. Çok farklı yöntemlerle sosyal ve duygusal becerileri bir çatı altında tasarladığımız bir yerde çalışıyoruz. Empati ve iş birliğini önemsiyoruz. Aslında en temelde hedefimiz şey şiddeti azaltmak ve toplumsal olarak şefkati büyütmek, böylelikle sosyal sürdürülebilirlik çalışıyoruz diyebilirim. Çünkü bu eğitimlerin sosyal duygusal beceri eğitimlerinin araştırmalarda da çıktısı şu ki kişinin hem kendine karşı saldırganlığının hem de dış çevreye karşı saldırganlığının azaldığı gözlemlenmiş. Dört bir çevremiz savaşlarla ve şiddetle kaplı bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenle sosyal duygusal becerileri temel alarak, şefkatli liderlikle, kucaklayıcı ve buna gönülden inanan eğitimcilerimizin kolaylaştırıcı rolünde olduğu bir formatta verdiğiniz eğitimlerin kazanımlarının yüksek olduğunu düşünüyorum. Problem çözme becerisini, duygusal farkındalık ve esnek dayanıklılığı çok önemsiyoruz. Çalışmamızın özü acıyı yok etme, acıyı yok sayma üzerine değil, acıyı fark edip kabul edip bu acıyla birlikte ben ne yapabilirim, bunu nasıl şefkate dönüştürebilirim ve bu yaradan nasıl yaratıcılık çıkarabilirim üzerine.

Eğitimlerimiz dışında bireysel psikolojik danışmanlık desteği de sunuyoruz. Danışmanlık tarafını kurucu üyelerimizden, genel koordinatörümüz klinik psikolog Sümeyye Gürkan ve psikolog ekibimiz yürütüyor.

Hepimiz insan olarak bütüncül varlıklarız ve eğer şu anki dünyaya uyum sağlamak, dingin sakinlik ve huzur içinde yol almaksa niyetimiz sadece öğrenmeyle, bir sürü eğitimler alarak, sadece koçlukla ya da sadece psikolojik danışmanlıkla olacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Çünkü entelektüel kapasitemiz artıyor belki birçoğumuz birçok şeyi biliyoruz, fakat uygulamada eksik kalıyoruz. Dolayısıyla bilmek yetmeyebiliyor. 21. yüzyıl insanının en büyük probleminin bilmek olduğunu düşünüyorum. Herkes her şeyi biliyor yani bilmemenin ayıp olduğu çağlarda yaşıyoruz. Fakat neyi ne kadar biliyoruz ve ne kadarını hayata geçiriyoruz kısmını sorgulamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Nerelerde kaynaklarım yetersiz? Nerelerde dış kaynağa ihtiyacım var? Nerelerde iç kaynağı harekete geçirebilirim?  Sadece % 100 dış kaynağa odaklanmayı da doğru bulmuyorum, iç motivasyonu çok önemsiyorum. Kişinin kendi kendinin kayığını hayat okyanusunda yüzdürebilecek rüzgarı bulabilmesi çok kıymetli, ama bir yandan da sosyal varlıklar olmamıza rağmen yalnızız. Bu yalnızlığımızı da birbirimizle el ele vererek ve böyle Çekirdek gibi topluluklarla, ortak değerleri olan kişilerle bir araya gelerek aşabiliriz. Çekirdek bizi şefkat, yaratıcılık gibi değerler doğrultusunda bir araya getirdi ve biz hayatla, kendimizle, birbirimizle anlamlı bağlar kurduk.

Hangi kurumlarla iş birliği içindesiniz?

İstanbul Modern, İstanbul Oyuncak Müzesi, Elgiz Müzesi gibi müzelerde eğitim yapmaya başladık. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile bir iş birliği yaptık ve Mahalle evlerinde, İBB Kadın’da gönüllü eğitimlerimize devam ediyoruz. Dezavantajlı bölgelerdeki kadınlara ulaşabiliyoruz. Daha sonra yolumuz kurumlarla da kesişti, Garanti Bankası, QNB Finans Bank gibi kurumların hem çalışanlarına hem çocuklarına sosyal duygusal beceri eğitimleri verdik. Okullarda öğretmenler, velilere eğitimler veriyoruz. Sosyal girişimler, vakıflarla da iş birliği yapıyoruz, Hayal Gücü Merkezi, Sosyal Ben Vakfı ile iş birliği yaptık. Ankara, İzmir ve Adana bölgesine genişlemeye niyet ediyoruz.

Sosyal girişim olmanın zorlukları var mı?

Görebildiğim kadarıyla hukuki tarafta belirsizlikler olabiliyor, Türkiye’de tam bilinmiyor birçok kişi böyle bir sosyal fayda amacıyla kurulmuş bir girişim türünün varlığının farkında değil. Çünkü bildiğimiz tüm girişimler, ticari girişimler. Bu güzel, fakat bizim aynı zamanda bir sosyal fayda amacımız var. Bir değişim yaratmayı hedefliyoruz. Biz toplumsal huzur için, toplumsal iyi oluş için de çalışıyoruz ve işimizin belli bir oranda zamanını da emeğini de gönüllü işlerimize de ayırıyoruz. Bu kısım sosyal sürdürülebilirlik için önemli. Sürdürülebilirlik deyince Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin 17 maddesi çok kıymetli ve hepsini çok anlamlı buluyorum. Bu konuda yapılan çok fazla etkinlik, çalışma, farkındalık yaratan ve uygulamayla da desteklenen proje de var.

Sürdürülebilirliğin üç ayağı var. Ekonomik, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik. Birçoğumuz sürdürülebilirlik denilince dünyamızın, yeşilin korunması, karbon ayak izi, ekonomik anlamda daha az kaynakların tüketilmesine yoğunlaşmış vaziyette. Hepsini çok anlamlı buluyorum.  Kendi evimde de bunları uyguluyorum doğayı kirletmeyen deterjanlar kullanıyorum hayvanlar üzerinde deney yapılmış mı yapılmamış mı makyaj malzemelerine kadar kontrolünü yapıyorum. Fakat bu teknolojiyi, endüstri 5.0’ı ya da doğayı, bir sonraki forma geçtiğinde koruyacak, kullanacak, uygulanacak olan kişi insan. Bu sebeple insanı merkeze alan sosyal sürdürülebilirliği önemsiyorum. Elbette tüm bileşenler birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Ne kadar hazırız insanlık olarak bilemiyorum. Ve sosyal olarak bizim de bunlara hazır olmamız kısmını çok önemsiyorum. O yüzden de sosyal sürdürülebilirlik için çalışmak, geleceğin toplumu için yani bugünün çocuklarına sosyal duygusal becerileri kazandırıp iş birliğini artırmak ayrımcılığın önüne geçmek, şiddeti azaltmak ve burada anlamlı bir dert edinmeyi önemsiyorum. Yani bizim derdimiz bugünün toplumu ve geleceğin toplumuyla ilgili. Şu an şiddetin yaygın olduğunu gözlemliyorum, hepimiz gözlemliyoruz, bu hem fiziksel şiddet hem aynı zamanda duygusal şiddet.  Çoğu zaman duygusal şiddeti de önemsemeyebiliyoruz fakat bugün kolaylıkla hem kendimize hem birbirimize yargılayıcı konuşabiliyoruz, davranabiliyoruz, çok yıkıcı anlaşmazlıklar içerisine giriyoruz çok basit konularda. Biz bir kurumsal firma çalışanlarının çocuklarına İstanbul Modern’de Sanat Terapi atölyesi uygulamıştık, önce müzenin sergi alanını ziyaret etmiştik sonra çocuklara beraber atölye yapmıştık. Ebeveynlerinin katılmadığı, uzaktan gözlemlediği bir atölyeydi. Sonra geri bildirimler alıyoruz ebeveynlerden.  Bir ebeveynin yazdığı dikkatimi çekti. Hem gerçekten kalbim acıdı hem de şükran duydum. ‘Sizin kendi aranızdaki sevgi diliniz bile bana çok iyi geldi’ yazmış.  Bu şimdi aslında olması gereken, bunun zaten normalimiz olması ve bunun dikkat çekmiyor olması gerekirken bunun dikkat çekiyor olması çok çarpıcı ama görülüyor olması da çok güzel.

Burası her iki tarafta yaptığımız işin ne kadar çok anlam bulduğunu ve yaptığımız işe ne kadar çok ihtiyaç olduğunu bana çağrıştırıyor. O yüzden de yaptığımız işi çok daha iyi bir şekilde çok daha güçlü bir şekilde yorulmadan yılmadan yapmaya devam etme gücü veriyor bana. Evet sosyal girişimciliğin birçok zorlukları var. Çünkü çoğu kişi yaptığımız işi anlayamayabiliyor. Fakat yaptığımız işin anlam bulduğunu gördüğüm zaman yani bu sosyal etki dediğimiz değişimi gördüğüm zaman doğru yolda olduğumuza inanıyorum.

Şefkatli bir toplum için önce birey olarak neler yapabiliriz?

Bu kolay bir soru değil fakat şefkatin tanımından bahsetmek iyi bir fikir olabilir. Şefkat ”compassion”, şefkatle birlikte acı çekmek demek, aslında şefkatin içerisinde acı var. Kendi acımı görürsem, kendi acımı kabul edersem (Bu elbette kesinlikle kolay değil) ben var olan şu acımı yok saymadan, var olan bu acımı yer değiştirmeye çalışmadan onu göstermemek için çaba sarf etmekten onu diğer tüketim alışkanlıklarıyla, alışverişle çeşitli zararlı alışkanlıklarla yer değiştirmeye çalışmadan onu olduğu saf haliyle görüp, fark edersem oraya dair bir şeyler yapma niyetim şefkat.

Değerli hocam Cem Şen’in de söylediği gibi ‘önce kendi kapımızın önünü süpürmek’ten bahsediyoruz. Eğer kendi kapımın önünü süpürürsem, kendi acımla yüzleşip bununla hemhal olup burayı dindirmeye dair doğru düşünce, doğru davranışları gösterirsem harekete geçiyorum zaten ve bir başkasının acısını fark etmem kolaylaşıyor, suçlamayı bırakıyorum, oradaki kanayan yarayı görüyor ve o yaraya dair ne yapabilirim? Senin için ne yapabilirim, nasıl yardımcı olabilirim? bu soru kendiliğinden doğuyor. Çekirdekle de bu soruyu sıklıkla birbirimize soruyoruz.

Toplumun her biriminde ailede, okulda, işyerlerinde küçük çemberlerden büyüyecek bir etkinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Tıpkı şu an tam tersi duruma şahit olduğumuz şiddet gibi. İnsana yaraşır bir dünya için, barış ve huzur içerisinde yaşamamız için acımızdan kaçmak yerine bunu fark edip, kabul edip buraya dair harekete geçmemiz gerektiğine inanıyorum. Hiç durmadan bugün, şimdi harekete geçmemiz gerekiyor. Ağzımızdan çıkan her sözcüğe dönüp bakmamız gerekiyor “bu sözcük şiddete mi, şefkate mi hizmet ediyor?”.

Bir firmanın sosyal sürdürülebilirliği için bugün ve yarın için o firmada çalışanların, müşterilerin, tedarikçilerin tüm paydaşların eşit ve kapsayıcı bir şekilde kendilerini o firmaya ait hissetmeleri, burada güvende ve değerli olduklarını bilmeleri çok kıymetlidir.  Birlikte çalıştığımız kurumlar için çalışanlarını sadece mesleki anlamda geliştirmenin dışında bir çalışanları bütün insan olarak görüp onların çocukları için de öğrenme programlarımıza dahil ettiklerini, çalışanlarının ebeveynlik konusunda zorlandığı alanlarda onları desteklediğini gözlemliyorum. Bir bütün olarak çalışanı görebilmek, insan olarak onun ihtiyaçlarını fark edebilen kurumların geleceğin dünyasında var olabileceğine inanıyorum. Aynı durum liderler için de geçerli olacak, geleneksel liderlerin yerlerini şefkatli liderlere bırakacağını düşünüyorum.

İlk önce aşağıda büyük bir savaşın varlığını kabul etmem gerekiyor, buraya dair canım yanıyor, gerçekten çok canım yanıyor. Çok yakında adını anmadan geçemeyeceğim Narin kızımızın acısı çok taptaze, depremle ilgili çok taze yaralarımız var. Bilinmezlikler belirsizlikler var yaşamımızda ve bu belirsizliklerle birlikte bunlara rağmen değil bunlarla birlikte ne yapacağım? işte burada gerçek bir motivasyon doğuyor ve burada gerçek bir harekete geçme doğuyor. Böyle olduğu zaman zihnin sadece acı çeken nöronları empatide sadece acı çeken nöronlar harekete geçiyor ve tükenmişliğe doğru götürüyor bizi fakat şefkatin empatiden ayıran kısmı, Almanya’da bilim insanı Tania Singer‘ın yaptığı çok yeni bir araştırmada şefkatin, beynin yapısını nörolojik yapısını değiştirdiği anlaşılıyor. Harekete geçmek, motivasyon şefkati, empatiden ayıran en önemli bileşen. Hem kendim için kendi acım için bir şeyler yapabilmek hem bir başkasının acısı için bir şey yapabilmek ve bu 21. yüzyılda bu kadar acının içerisinde yaşadığımız bir evrede daha anlamlı bir şey göremiyorum kendi hayatım adına, bu acıyı dindirmeye dair bir hareketin dışında anlamlı bir hareket bulamıyorum ve bu harekete doğru yöneliyorum, tüm Çekirdek ekip hep birlikte yöneliyoruz.

“Nasılsa hiçbir şey olmayacak. Ben şimdi ne değiştirebilirim ki?” vb diye düşünmeden, ertelemeden ya da vazgeçmeden, acının büyüklüğü altında ezilmeden hepimizin yapabileceği zerre kadar da olsa bir şeyler var ve bu umudu kaybetmek istemiyorum. Bu umut beni hayatta tutan şey, umudumu kaybedersem yaşayamam diye düşünüyorum. O yüzden şefkatli bir gelecek için şefkatli bir birey için önce bireyin kendi acısını görüp buna temas edip bununla birlikte ben ne yapabilirim? Hemen şimdi! Mutlaka yapacak bir hareket vardır. Hızlı bir şekilde çözüme gitmek, hızlı bir şekilde sonuç da değil. Adım adım ilerlemek önemli.

Sorulara içtenlikle verdiğin cevap için çok teşekkür ederim.

Ben de bu röportaj için teşekkür ediyorum. Çekirdek Akademi ekibinde yer alan ve daha iyi bir dünya için bir şeyler yapabileceğine inanan tüm eğitimcilerimize, yolumuzun kesiştiği tüm gönüllülerimize, her daim yanımızda olan danışma kurulu üyelerimize, iş birliği yaptığımız kurumlara çok teşekkür ediyorum. Daha şefkatli bir dünya için beraber çalışmak harika!

PAYLAŞ