Writer: Harun Kilci
Date: 24/12/2024
Hayat her zaman alıştığımız ya da istediğimiz şekildeki güzellikleri karşımıza çıkarmıyor.
Öyle bir dönemdeyiz ki duygularımızı baskılayan olumsuz haberler duymadan bir günümüz geçmiyor. Bir de üstüne hazan mevsiminin melankolisi eklenince, göğsümüzün daralıp nefes alamadığımız anlarımız olabiliyor. Tüm suçu havaların kasvetine yüklemek olmaz. Kurban rolüne bürünmeden, yaşadıklarımıza gerçekçi bakmaya ihtiyacımız var. Size son yıllarda hayatımıza girmiş ve sıkça duyduğumuz bir kavramdan bahsedeceğim: “Duygusal Dayanıklılık” ya da “Psikolojik Sağlamlık.”
Çok değil 4 yıl önce pandemi koşullarının baskılayıcı etkileriyle başa çıkmaya çabalarken çokça duymaya başladık. Kişisel gelişim çevrelerinde elbette bilinen bir kavramdı. Biz sıradan insanların hayatının odağına da pandemiyle birlikte bir anda giriverdi. Oysa her zaman hayatımızın içinde olan bir kavramdı! “Çok sağlam biri”, “hacıyatmaz gibi” diye tabir ettiğimiz kişilerin sahip olduğu özelliğin ta kendisidir “duygusal dayanıklılık”.
Yapılan çalışmalar dayanıklı olma halini sadece bireyin doğasındaki kişisel özelliklerine bağlamıyor. Dayanıklı olma hali, birey ve çevresi arasında gerçekleşen etkileşimlerin sonucu olarak ortaya çıkan dinamik bir süreç olarak tanımlanıyor. O zaman hazan mevsiminin etkisi, dayanıklılığımızı zorlayabiliyor olsa da aynı havalar bizim dayanıklı olmamıza da katkı sağlayabilir. Bazen paralize olacağımız hatta kaskatı kesilip kanımızın donduğunu hissettiğimiz olaylarla karşılaşabiliyoruz. Her şeye rağmen devam etmemiz gerektiği zamanlarda ihtiyacımız olan duygusal dayanıklılık kabiliyetimiz.
Amerikan Psikoloji Birliği (APA) travma, trajedi, tehdit gibi diğer stres faktörleri karşısında kişinin adapte olabilme, esneyebilme ve uyum gösterme süreci olarak tanımlıyor duygusal dayanıklılığı. Duygusal dayanıklılık, öngörülemez zorlayıcı olaylarla baş edebilme, uyum sağlayabilme, esnek davranabilme ve ilerleyebilme becerisi sağlıyor bizlere. Zorlansak da devam edebilmemizi duygusal dayanıklılığımıza borçluyuz. Duygusal dayanıklılık sadece yaşamaya devam edebilmek değil. Zorluklara uyum sağlayarak, gelişerek, zihinsel ve ruhsal olarak büyüyerek zorluklardan öğrenebilme kapasitelerini de içeriyor.
“Genç bir ağaç yaralandığında o yaranın etrafında dolaşarak büyür.
Ağaç büyümeyi sürdürürken söz konusu yara ağacın gövdesine oranla nispeten küçülür.
Uzayan dallar ve büyüyen gövde yaralanma ve engellerin zamanla üstesinden gelindiğini bize anlatır.
Ağacın geçmişin çevresinden dönüp dolaşarak büyüme biçimi, onun o eşsiz karakterine katkıda bulunur.”
Prof. Dr. Peter Levine.
Hepimizin hayatında stres kaynakları vardır. Gün içinde kaygı duyabileceğimiz birçok olayla karşı karşıya geliyoruz. Yaşadığımız ya da şahit olduğumuz olumsuz olayları yönetme biçimimize göre hayat içerisinde yol alıyoruz. Aynı olaya maruz kalan herkes aynı şekilde etkilenmiyor. Mesele yaşadıklarımızı doğru yorumlayabilmeyi başarabilmek. Bunun için;
Yaşadıklarımızı doğru yorumlayabildiğimiz ölçüde destekleyici tecrübeler edinip ilerleyebiliyoruz. Aksi durumda kendimizi yetersiz hissetmek ve öğrenilmiş çaresizlik çukuruna düşmek içten bile değil. Bunun için duygusal dayanıklılığımızı artırmalıyız. Peki nasıl?
Duygularımızın bağışıklık sistemi; Dayanıklı Duygusallık!
Duygusal dayanıklılık, olumsuzluklardan kaçınıp duygularından uzaklaşmak değildir. Olumsuz duyguları bilinçli şekilde yaşayabilmektir.
Bağışıklık sistemi güçlü olanlar da hasta olurlar. Fakat hastalık süresi kısa ve hastalığın semptomları hafiftir. Duygusal dayanımı güçlü olanlar da olumsuz durumların ortaya çıkardığı duyguların etkilerinden daha hızlı arınıp hayata daha çabuk devam edebilirler. Çabuk iyileşir, esnek davranıp yaşadığı durumdan daha yaratıcı çözümler ile çıkmayı bilirler.
Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk’un “Psikolojik Sağlamlık; Çocuktan Yetişkine Her Yaşta” kitabında “öz düzenleme” kavramı karşımıza çıkıyor. Öz düzenleme becerisi ile duygusal dayanıklılığı artırmak ve yaşadığımız olumsuz olaylarda tecrübe kazanımı ile yola devam etmek kolaylaşıyor.
Öz düzenleme, yaşanılan olayda kendine bakabilmeyi sağlıyor. Dürtülere kapılmadan, esnek davranarak alternatif yollar bulabilmek öz düzenleme ile mümkün oluyor. Farkına varıp irade gücü ile durumun gerektirdiğini analiz etmeyi destekliyor. Öz düzenleme ile yaşadığımız olayları doğru şekilde rasyonelleştiriyoruz. Zira olumsuz duygularımızın her zaman manipülasyon gücü yüksektir. “Neden benim başıma geliyor?” sorusu yerine “bu durumun bana kattığı, öğrenmem gerekenler nelerdir?” sorusunu sormamıza yarıyor.
Yaşadığımız olumsuzluklarda sakin kalabilmek ancak öz düzenleme yapmak için bize fırsat verecektir. Yokuş aşağı duran bir arabayı sürekli frene basarak durdurmak sakıncalıdır. Bir an gelir ve frenleri boşalır. Bazı yollardaki kaçış rampaları freni boşalan araçların kazaya sebep olmamaları için yapılmıştır. Olumsuz olaylar içinde sakin kalabilmenin yolu da hayatımızın içinde kaçış rampaları oluşturmaktan geçiyor. Günlük rutinlerimiz de tam da bu noktada önemli hale geliyor. Hayatımızın içinde de frenimizin patlamasını beklemeden günlük rutinlerimizde kaçış rampaları oluşturmalıyız.
Derin bir nefes alıp tüm negatif enerjiyi topraklama zamanı!
Kaygıya düşmeden, kaynağı arındırmalı! Stresli zamanlarda sakin kalabilmek için arada bir stres yükünü boşaltmak iyi gelecektir.
Gün içerisinde duygularımıza iyi gelen rutinlerimizin olması bu konuda oldukça destekleyicidir. Kısa bir nefes eğersizi, doğa yürüyüşü, eğlenceli şarkılar dinlemek hatta kendi kendine dans etmek stresi azaltıcı etkidedir. Spor yapmak ve bunu ısrarlı bir şekilde devam ettirmek de stresi tetikleyen kortizol hormonunun azalmasına etki ediyor. İstikrarlı bir şekilde spor yapma rutini kazanmak bile başlı başına “sürdürebiliyorum”, “devam edebiliyorum” “irade gösterebiliyorum” gibi onaylayıcı kabullere neden olup duygusal dayanımımızı artırıcı etki sağlıyor.
Hayatın değişim hızı her geçen gün artıyor. Uyumlanmamız gereken ve yetişme telaşı içinde olduğumuz günümüz dünyasında artık duygusal dayanıklı olmak zorundayız. Hayatımızın kahramanı olmanın da ön şartı gibi. Peki çevresel faktörlerin duygusal dayanıklılığımıza etkisi bu kadar yüksekken nasıl dayanımımızı artıracağız?
Dayan duygum dayan! Dayandıkça daha duygulanacaksın!
Her şey önce kendini gerçekten tanımaktan geçiyor. Maalesef ki kendimizi tanımaya çok fazla zaman ayırmıyoruz. İçimizdeki sesi duymak için sükunetle beklemiyoruz. Duygusal dayanıklılığımızı güçlendirmek için;
İnsana özgü her zorlayıcı durumun içinde bir armağan gizli olduğuna inanırım. Hayat her durumda samimiyetimizi sorgular. Düşmek hayata dairdir. Mesele düştükten sonra nasıl ve ne şekilde kalkabileceğini bilmektir.
“İnsanın Anlam Arayışı” kitabını yazan Viktor E. Frankl ikinci dünya savaşının en vahşi yüzünü görmüş, Auschwitz Toplama kampında derin gözlemler yapmış bir mahkumdu. Kitabında şöyle bir yer bulunuyor;
“Umutsuzken, değiştirilmesi imkansız bir kaderi yaşıyorken bile hayatta kalmak için bir neden bulabileceğimizi hiçbir zaman unutmamalıyız.»
Umut biterse yaşam biter…
Umudu güçlü duyguları dayanıklı günlerimiz olsun…
Sevgiyle…