Bir Öğün Yemekle Türkiye’nin Geleceğini Değiştirmek… OKUL YEMEĞİ HEMEN ŞİMDİ!

Writer: O. Suat Özçelebi

Date: 21/12/2025

PAYLAŞ

Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu

Röportaj: O. Suat Özçelebi (Siyasal Analist – Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu Üyesi)

Bu sayıda, Türkiye’nin en önemli ve öncelikle sorunu, “okul yemeği ve okullarda içilebilir su” konusunda mücadele eden Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu üyeleriyle bir röportaj  yaptım. Benim de kurucuları arasında yer aldığım Koalisyon, 2024 yılından beri her platformda mücadelesini sürdürüyor.

Uluslararası Okul Yemeği Koalisyonu verilerine göre dünyada 108 ülkenin çözdüğü bir sorun bu. Koalisyon dünyada her çocuğun 2030 yılına kadar okullarda sağlıklı, besleyici bir yemeğe ulaşması için okul yemek programlarını acilen iyileştirme ve genişletme hedefini açıkladı. Yaklaşık farklı hesaplamalara göre 2 ile 6 $ arasında bir maliyetle okullarda öğrencilere sağlıklı bir öğün ücretsiz yemek vermek mümkün. Türkiye, bir süredir ana okulları ve taşımalı eğitimde 4 milyonun üzerinde öğrenciye bir öğün ücretsiz yemek veriyordu. Maalesef ekonomik krizle birlikte ilk tasarruf edilen uygulamalardan biri çocuklara verilen yemek oldu. 2025 Bütçe görüşmeleri öncesinde parlamentoda iktidar partileri dışında, diğer muhalefet partileri arasında bu konuda bir bütçe ayrılması yönünde belirgin bir uzlaşma olmasına rağmen bu gerçekleşmedi. Türkiye’de milyonlarca çocuk okula aç gidiyor, aç aç ders dinliyor ve birçok okulda içilebilir su yok, tuvaletlerden su içmek zorunda bırakılıyor. Kantinlerde su 15-20 liralık ücretlere ulaşmış durumda.

Bu akıl almaz manzara karşısında NYXmag için Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu’nun 21-22 Eylül 2024 tarihlerinde Ankara’da düzenlediği “Ücretsiz Okul Yemeği Hemen Şimdi” adlı ilk çalıştayına da katkı veren dört önemli ismiyle, bu konuyu ayrıntılı bir biçimde konuştuk: Ömer Yılmaz ( VELİ-DER Başkanı ), Hacer Foggo (Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu), Dr. Özlem Özden Tunca (Klinik Psikolog – Eğitim Bilimci) Dr. Menekşe Tokyay (Araştırmacı – Yazar)

Türkiye yeni yıla ekonomik kriz, artan enflasyon, gıda güvencesizliği, çocuk yoksulluğu ve çocuk işçiliğinin arttığı bir atmosferde giriyor. Bugünün Türkiye’sini özellikle okul yemeği ve su açısından da çocuklar için nasıl okumalıyız?

Hacer Foggo: Türkiye’de her 4 çocuktan biri yoksul, her 5 çocuktan biri açlıkla karşı karşıya. Özellikle derin yoksulluk yaşayan ailelerin çocuklarına sağlıklı ve düzenli bir öğün sağlayamaması, onların hem fiziksel hem bilişsel gelişimlerini doğrudan tehdit ediyor. Ayrıca öğrencilerin en az 5’te biri haftada en az bir kez parası olmadığı için yemek yiyemiyor. Bu tablo yalnızca bir “sosyal sorun” değil, çocukların temel haklarına erişimini engelleyen yapısal bir eşitsizliktir.

Menekşe Tokyay: Kriz sadece gıda erişimini değil, temiz suya erişimi de zorlaştırıyor. Birçok aile çocuğunun okulda içeceği suyu bile karşılayamaz hâlde. Üstelik yoksulluk artık okul terklerinin en temel nedenlerinden biri. Günün sonunda tablo bize şunu söylüyor:

Çocukların temel ihtiyaçlarını karşılamadan eğitimde fırsat eşitliğini konuşamayız. Bence ücretsiz okul yemeğinin olmayışı, nitelikli kamusal eğitimin de giderek zayıf bir ihtimale dönüşmesiyle birlikte, toplumda eğitimin dikey mobilizasyonu sağlayan bir araç olabileceği algısını da aşındırdı.

Dünyada 466 milyon çocuk ücretsiz okul yemeğine erişirken Türkiye’nin hâlâ kapsamlı bir programa sahip olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ömer Yılmaz: Dünya ülkelerinin 100’ünden fazlasında okul yemeği bir devlet politikasıdır. Son dört yılda bu programlara 80 milyon yeni çocuk dahil oldu. Türkiye ise belirli belediyelerin küçük ölçekli uygulamaları dışında sistematik bir modele sahip değil. Oysa MEB bütçesinin %1,3’üyle tüm çocuklara her gün nitelikli bir öğün yemek sunulabilir. Bu bir maliyet değil, geleceğe yatırımdır.

Hacer Foggo: Türkiye’de sorunun kaynağı kaynak yokluğu değil, çocukların temel haklarını öncelemeyen kamusal politika ve bütçe öncelikleridir. Daha önce başlatılan ve 4 milyon öğrenciye ulaşan okul yemeği programı dahi tasarruf politikaları gerekçesiyle durdurulmuştur. Bu nedenle yerel yönetimlerin okul yemeği ve temiz su gibi alanlarda attığı her adım, çocuk yoksulluğuna karşı somut ve koruyucu bir müdahale. Fakat merkezi yönetim, evrensel ve sürdürülebilir bir okul yemeği politikasını hak temelli biçimde üstlenmediği sürece, çocuklar yetersiz beslenmenin ve politik eşitsizliğin yükünü taşımaya devam edecektir.

Bir öğün yemeğin bilişsel ve fiziksel gelişim üzerindeki etkileri nelerdir? Okul terkleri, devamsızlığı bağlamında özellikle değerlendirir misiniz?

Özlem Özden Tunca: Bir çocuk günlük alması gereken temel besinleri almadığında, bilişsel beceriler dediğimiz, anlama, algılama, dikkat, öğrenme, zeka ve hafıza doğrudan etkileniyor. Bir öğün sağlıklı yemek, çocukların dikkat süresini uzatıyor, algıyı keskinleştiriyor ve öğrenme kapasitesini ve dolayısıyla akademik başarıyı güçlendiriyor. Okul devamsızlığı düşüyor, okul terkleri azalıyor. Okul terki beraberinde çocuğun başıboşluğu ve paralelinde bazı davranış sorunlarını getiriyor. Ya da çocuğun uygun yaş ve beceride olmamasına rağmen çocuk işçiliğini daha da erken yaşa çekiyor.

Ömer Yılmaz: Fiziksel gelişimi de dönüştürüyor. Vitamin, mineral ve protein eksiklikleri giderildikçe çocuk büyüyor, güçleniyor, bağışıklığı artıyor. Düşük gelirli ailelerde sık görülen büyüme gerilikleri ve sürekli hastalanma sorunları azalıyor. Bir öğün yemek, çocuğun sadece gününü değil, yaşam eğrisini değiştiriyor.

Belediyeler okul yemeği ve içilebilir su programını uygulayabilir, katkı sunabilir mi? Gerçekçi bir model mümkün mü?

Menekşe Tokyay: Evet, çok mümkün. Belediyeler çocukların hayatına en yakından temas eden kurumlar. Kent mutfaklarıyla günlük sıcak yemek üretimi, yerel üreticilerden taze ürün tedariki, okullarda arıtılmış suya erişim ve hijyen altyapısı gibi üç ayaklı bir model uygulanabilir ve sürdürülebilir. Ayrıca uluslararası ağlara katılan belediyeler teknik uzmanlık ve iyi uygulama örneklerine doğrudan erişiyor. Yeter ki bu iyi deneyim aktarımına uygun platformlarda yer alacak vizyona sahip olalım.

Özlem Özden Tunca: Bu sadece yemekle sınırlı değil; okuldaki bütün yaşam koşullarını iyileştiren bir yaklaşım. Temiz su, hijyen, sağlıklı ve güvenli ortam bu modelin doğal parçaları. Böylece okul, çocuğu koruyan ve geliştiren bir refah alanına dönüşüyor. Sosyal yatırımın kısa ve uzun vadede en yüksek geri dönüş aldığı alanlardan biri budur.

Bir de dünyada da örnekleri olan bir “Okul Bostanları” önerisi var. Bunun süreç ve çocuklar için anlamı nedir?

Özlem Özden Tunca: Okul bostanları, çocukların doğa, üretim ve sağlıklı beslenme arasındaki ilişkiyi deneyimleyerek öğrenmesini sağlar. Fen, biyoloji, ekoloji ve sanat dersleriyle birleştirildiğinde okul içinde yaşayan bir öğrenme laboratuvarı oluşur. Çocukların kendi yetiştirdikleri sebzeleri tüketmesi özgüveni ve farkındalığı artırır, paylaşma ve bilinçli tüketim alışkanlığının temeli atılır.

Menekşe Tokyay: Dünyada pek çok kent bu modeli kullanıyor. Bostanlar aynı zamanda çocukların ruhsal dayanıklılığını artırıyor, okulla bağlarını güçlendiriyor. Bu uygulama sosyal eşitsizlikleri azaltan, topluluk hissini güçlendiren modern bir eğitim politikası aracı hâline geldi. Oysa bizim okulların bahçeleri beton grisi. Bizim önerimiz ise bu bahçeleri bostanların tüm renklerine boyamak.

Peki suya erişim konusundaki tablo nasıl? Temiz içme suyuna okullarda öğrencilerin ulaşamadığını birçok kişi bilmiyor bile. Belediyelerin bahçelere sebil kurması gibi öneriler de var sanırım. Koalisyon bu konuda ne öneriyor, çözüm için?

Özlem Özden Tunca: Öncelikle suyun insan ve özellikle çocuk gelişimindeki önemini vurgulamak gerekir. Sağlıklı beyin aktivitesi için su çok önemlidir. Beyin gelişiminin en hızlı olduğu dönem doğumdan ergenliğe kadar olan dönemdir. Yani çocukların okulöncesi, ilkokul ve ortaokul yıllarıdır. Su, beynin oksijenden sonraki en favori besinidir. Vücuttaki su eksikliği gerilim ve stres duygusuna neden olmaktadır. Susuzluk insanın dikkatini azaltmakta, uyuşukluğa neden olmakta ve konulara odaklanmayı yani öğrenmeyi olumsuz etkilemektedir.

Hacer Foggo: Birçok devlet okulunda temiz içme suyuna erişim ya hiç yok ya da yetersiz. Bu nedenle öğrenciler okula plastik şişelerde su taşımak zorunda kalıyor. Oysa en temel ihtiyaçlardan biri olan içme suyunun küçük bir şişesinin fiyatı bugün 15 TL’ye ulaşmış durumda. Bu bedel, özellikle derin yoksulluk yaşayan aileler için her gün yeniden karşılanması gereken ciddi bir yük anlamına geliyor. Pek çok aile, çocuklarına her gün okula giderken su alabilecek bir bütçeye sahip değil.

Yakın zamanda ziyaret ettiğim bir anne, çocuklarına okula giderken suyu kaynatarak bir şişeye doldurup verdiğini anlattı. Anne, çocuklarından birinde gelişen enfeksiyon nedeniyle doktora gittiğinde, doktor temiz içme suyunun önemini özellikle vurgulamış. Ancak güvencesiz bir işte çalışan anne için temiz suya düzenli erişim, bütçesini zorlayan bir kalem. Bu örnek, temiz içme suyuna erişimin bir tercih değil, giderek derinleşen bir eşitsizlik meselesi olduğunu gösteriyor.

Oysa çözüm hem basit hem de uygulanabilir. Okullara filtreli arıtma cihazlarının kurulması, hijyenik su sebillerinin yaygınlaştırılması ve öğrencilere dayanıklı mataraların dağıtılması, çocukların temiz ve güvenli suya ücretsiz erişimini sağlayabilir. Bu üç adım yalnızca çocukların sağlığını korumakla kalmaz; aynı zamanda yoksulluk nedeniyle oluşan eşitsizlikleri azaltır ve tek kullanımlık plastik tüketimini düşürerek çevreyi de korur.

Ömer Yılmaz: Okulların içine ya da bahçelerine sebiller yapılabilir. Ayrıca arıtma sistemleri ve sebillerin bakımı belediyeler tarafından düzenli olarak yapılırsa sürdürülebilirlik garanti altına alınır. Suya erişim sağlanmadan beslenme politikası tamamlanmış sayılmaz. Çocuğun gün boyu güvenli suya erişimi temel bir haktır.

Son olarak, Türkiye için bu konuda en acil, ilk adımlar neler olmalı? Tek tek saysanız neler söylersiniz?

Ömer Yılmaz: Çok açık:

• Pilot okullarda ücretsiz okul yemeği başlamalı,

• Okul bostanları belediyelerle işbirliği içinde kurulmalı,

• Arıtılmış su sistemi ve sebiller her okula yerleştirilmeli,

• Çocuklara dair ayrıştırılmış veri tabanları oluşturulmalı.

Bunlar bir toplumun geleceğine yapılan stratejik yatırımlardır.

Hacer Foggo: Bu bir çağrıdır: Türkiye’deki her çocuğun eşit, sağlıklı ve umutlu bir yaşam hakkı için harekete geçme zamanı. Merkezi yönetim bu konuda isteksiz bir tutum alsa bile belediyeler, okul yemeği ve temiz su politikalarıyla Türkiye’ye örnek olacak hak temelli bir sosyal politika hattı kurabilir. Hiçbir çocuk aç ya da susuz bir güne başlamamalı.

Suat Özçelebi: Herkese çok teşekkürler, kapsamlı, güzel bir röportaj oldu. Toplumun bu konuda hızla kayıtsızlığını aşması gerektiğini vurgulayarak, ben de bir öğün ücretsiz yemeğin bir lütuf değil hak olduğunun altını çizeyim. Devlet, tüm politikalarında çocukları önceleyen bir zihniyet ve stratejik bakış açısına ulaşmak zorunda. Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu olarak tüm velilerle, sivil toplumla, akademiyle dayanışma içinde, mücadeleyi geniş bir tabana yaygınlaştırmalıyız.

Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu

Okullarda bir öğün ücretsiz yemek ve içilebilir su verilmesini sağlamak amacıyla 2 Mart 2024’te kuruldu. Koalisyonun kurucu bileşenleri: Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der), Türk Tabipler Birliği (TTB), Gıda Mühendisleri Odası, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, BAYETAV, Derin Yoksulluk Ağı, Eğitim-Sen, Eğit-Der, Hak savunucusu Hacer Foggo, Siyasal Analist Suat Özçelebi, Eğitimci-yazar Feray Aytekin Aydoğan, Araştırmacı-yazar Menekşe Tokyay, Akademisyen Adnan Gümüş, Başak Akkan, Fevziye Sayılan, Gıda mühendisi Bülent Şık, Ulaş Kırım. Koalisyonun kuruluşu 2 Mart günü Ankara’da Türk Tabipler Birliği’nde yapılan bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyuruldu.

PAYLAŞ