Temiz Gıdanın Peşinde

Writer: Burçin Yaşar Üner

Date: 31/12/2021

PAYLAŞ

Pınar Polat Güven / Pinoa Markası Kurucusu / Girişimci / Avukat

Röportaj: Burçin Yaşar Üner / [email protected]

Pınar Polat Güven Ankara’da doğdu büyüdü. Daha sonra iş sebebiyle İstanbul’da yaşamaya başladı. 7 yaşında bir oğlu var. Mesleği avukatlık, ama ayrıca tarım ve gıda sektöründe aktif yer aldığı bir işi de var. Aile arazilerinde girişimlerde bulunduğu ve bunun sonucunda doğan markası Pinoa kendi deyimiyle ” işten öte evladı gibi olmuş, çocuğuyla beraber büyüyor”.
“Pinoa’nın zamanla yarattığı etki, ulaştığı insanlar ve değişen algıları deneyimledikçe, hayatta iz bırakmak istediği bir yolculuğa da dönüştü benim için” diyor. ”O yüzden bazen onun hikayesi ve benimki birbirine karışır oldu, o kadar beni yansıtıyor.”
Pınar Polat Güven ile ilham veren hikayesini ve ekolojik tarımı konuştuk.

Hukuk Fakültesi’ni bitirip üstüne bir de yüksek lisans yapıyorsunuz, sonra birden bütün avukatlık kariyerinizi bir kenara bırakıp tarıma yöneliyorsunuz. Buna karar verme süreciniz nasıl gelişti? Çevrenizden nasıl tepkiler aldınız?

Aslında burada yanlış anlaşılan bir şey oldu. Tarımla uğraştığım için avukatlığı bıraktığım düşünülüyor ama bu doğru değil. Oğlum doğduğunda a vukatlığa ara verdim. Pinoa ne eğitim sürecimde ne de iş hayatımda gerçekleşmeye alanı kalmayan bir hayaldi sadece. Sadece oğlumun ilk yaşlarına odaklanmak istediğim izole bir zaman dilimi ihtiyacım vardı.

Anneliğimin ilk yılları, sağlıklı beslenmenin, doğaya saygılı girişimlerin ve aile arazilerimizi organize etmenin gerçekleşebileceği en müsait zamandı. İnsanlar avukatlığı bırakıp farklı bir sektöre yöneldiğimi düşündüler. İkisi de başka sevdalar benim için. Ve şu an ikisini birleştirebildiğim alanlarda da çalışıyorum ve bu beni çok motive ediyor.

Tarım ve gıda sektörüne dair hukuki boyutlarda çalışmalar yapmaya başlamak meslek hayatımda aklıma hiç gelmeyen bir alandı. Gıda suçları konusunda değerli çalışmalar yapıyoruz ve önemli isimlerle bu konuda bir dernek kurduk. Bu yolculuk evrildikçe beni daha çok heyecanlandırıyor. Halbuki en başında bambaşka motivasyonlarım vardı.

Oğlum alerjik bir bebekti ve beslenme sürecimizde çok zorlanmıştık, besleyici gıdaların kimyasallar olmadan üretilen alternatiflerini araştırırken “bazılarını da kendi gözümle göre göre yetiştirebilsem keşke” diyerek ilk hevesi duymuştum. Sonra çok sevdiğim biri o dönem bir kanser atlattı ve gıdalardaki kimyasalların sevdiklerimin hayatını bu kadar tehdit ediyor olmasından acı duymaya başladım. Temiz gıdayı gücüm yettiğince sevdiklerime ulaştırabilmek, sanki onların sağlıklarını koruyabilmem için bir güçtü, onlar için yapabileceğim en iyi şeydi diye düşünüyordum. Arazilerimize sahip çıkmak, erkek egemen bir yörede topraklarımızı işleyerek korumak da bir diğer sebebim.

Kadın olarak oldukça zorlayıcı bir bölgede toprağımıza sahip çıkmak için onu en temiz haliyle işlemek, savunmamın en ideal yoluydu. Kontrol edebileceğim, gücümün yetebileceği adımlarla başlamak istedim. Yoksa her şeyi kendim yetiştirmek isterdim. Ki tek tek bitkileri dene yerek ilerlemeye çalışırken bile büyük zorluklarla karşılaştım. Bu zorlukların en büyüğü yöresel zihniyetlerin hem bir kadının tarladaki faaliyetine, hem de yeni bir bitkiye olan dirençleriydi. Bir şeye çok inanıyorsam herkesi karşıma alacak kadar inatçı bir yapım vardır. Ama desteklenmek psikolojik olarak insana güç veriyor, bunu başlangıçta çok az insandan gördüm.

O dönemde bu hayalimin peşinde koşmam için ilk olarak beni eşim destekledi. Kendisi çene cerrahı ve çok yoğun bir temposu var. Bana hep, istediğimiz bir şeyi işimizin yanında yapıyor olmamızın en büyük ihtiyacımız olduğunu hatırlattı. İş hayatındaki stresi nötrlemek için sevdiğin başka bir alan açmanın cesaretini ilk o verdi. Ama bunun karşısında yöresel zorlukları bildiği ve beni bunlardan korumak istediği için ilk karşı çıkan babam oldu. Şimdi en kuvvetli destekçim. Ve bu tamamen Pinoa kullanıcıları sayesinde oldu.

Bugün bu işi sürdürebilmek için bizi destekleyen neredeyse altmış bin kişilik bir aileyiz. Dünyanın dört bir yanına ulaştık. Çekirdek ailemin üy esi babam, Pinoa ailemin etkisinde kaldı 🙂

Kinoa ile başlayan yolculuğunuza sonrasında farklı ürünler de katıldı. Bu ürünleri seçerken neye göre karar veriyorsunuz? Ürün yelpazenizi daha da genişletmeyi düşünüyor musunuz?

Kinoa çok besleyici bir gıda, İklim ve coğrafi koşullar kinoa üretimi için çok uygundu. İlk denememizi o yörede insanların çok bilmediği bir şeyle yapmak hem avantajlı hem dezavantajlı bir durumdu. Ama dezavantajların yaşandığı dönemde karşıma başka yollar, gerçekler çıktı. Doğrusu o yörenin tarım konusundaki tarihinin bu denli derin olduğunu bilmiyordum. Orada üretimi azalan eski tohumları çoğaltma fikriyle yeni bir heyecan duydum ve eski tohum bir mercimek ile ilk kez ürün yelpazemizi genişletme adımımızı attık. Sonrasında bu hayalimiz il sınırlarını aşıp bölgesel olarak eski tohumlara yoğunlaşmamızı sağladı. Şu an 19 ayrı ürünümüz var.

Marka oluşturma süreciniz nasıldı? Bazı zorluklar çıkmıştır karşınıza, o zorlukları nasıl aştınız?

Açıkçası ne bir marka oluşturma ve geliştirme deneyimim vardı, ne ticari tecrübem, ne de girişimci olma niyetim. Ben sadece fayda sağlayacak bir şeyi, en iyi haliyle yapma niyetiyle başladım.

Bu kriterlerde ortaya çıkan ürünü, ailevi ihtiyacımızdan fazlası, böyle bir şeyi tüketmek isteyen farklı farklı insanların talep etmesi ile bir pakete girme ihtiyacına yöneltti.

Pakete girmek zaten üzerine bir marka koymak demek. Ama bilinçsizce oluşturduğum bu süreçte, önce insanların bir ihtiyacına kaliteli se viyede bir karşılık oluşturduğum için sonucu marka olabildi. Logoyu da, marka adını da bir gecede bulduk, üzerine hiç çalışmadık. Marka adı köydeki söylemler üzerine bir çağrışımla espri gibi orta ya çıktı. Logo ise çocukluk arkadaşımın bir gece hızlıca tarif ettiğim şeyi, tam da istediğim sadelik ile yapıvermesi ile ortaya çıktı. Bunlar benim için yapay detaylar. Üretim ve kaliteyi her şeyin merkezinde tutuyorum.

Zorluk kelimesini burada ikiye ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Bir işi tecrübe ederken karşılaştığım yorucu süreçlere zorluk değil öğretici dene yimler demeyi doğru buluyorum. Birçok insan bunlara da zorluk diyor çünkü. Asıl zorluk, doğru bir niyet ile ideal bir iş modeline çaba gösterirken, o yolculukta karşınıza çıkan insanların vizyon ve vicdani eksiklikleri. Ya kötü bir insana, ya da değişime kapalı birine denk geldiğinizde, tanımlanamayan engeller ile tanışıp, işte o noktalarda zorluk yaşadım diyebiliyorsunuz.

Sizin gibi girişimcilik hayali olan kadınlara neler tavsiye edersiniz?

İhtiyacı doğru tespit etmek ve buna yönelik yapılacak girişimin kalite kriterlerini hep yukarda tutmak, bence sağlam temeller atmak ve bir işe avantajlı başlamak için gereken en önemli iki şey. Günümüzde iş hayatı yoğunlukla online olarak ilerliyor ve bu mecburen hayatımızın çoğunu kapsıyor. Kadınlar eğer anneliği tercih etmişse iş ve ev hayatı arasında bu tempolarının bazı fedakarlıklar yapmaya ittiğini biliyoruz. Gerçekten inandığınız ve kendinizi gerçekleştirebildiğinizi düşündüğünüz bir alan, bu fedakarlığa değdi dedirtiyor. Çocuğunuzun sizinle gurur duyması da çok özel bir başka kazanım. İhtiyacımız olan bazı dene yimlere daha dayanıklı olmamızı sağlayan motivasyonlar hepimizde başka başka. Herkes kendini en yüksek enerjide tutacak isteği konusunda bir girişimde bulunursa, çalışmanın adı yorgunluk değil mutluluk oluyor. Neyi sevdiğinizi ve öğrenmeye doyamadığınızı bulun. Orası hem size, hem de markalaşma yolculuğuna en iyi gelen yer.

PAYLAŞ