Writer: Fulden Karayel Okumuş
Date: 06/10/2021
Gülsün Karamustafa / Görsel Sanatçı
Röportaj: Fulden Karayel / fulden.karayel@nyxmag.com
Ülkemizde öyle önemli ve başarılı sanatçılar var ki kendine has tarzlarıyla çağdaş sanatımızın ismini tüm dünyaya duyurmuş, hayatlarını sanata adamış çok değerli sanatçılar…
Öyle ki başarılı sanat eserleriyle adından sıkça söz ettiren adeta neden hiç büyük kadın sanatçı yok sorusunun en güzel kanıtı o ve Türkiye’nin en önemli güncel sanatçılarından biri Gülsün Karamustafa.
Onun çalışmalarında duvarlar ve endişe göremezsiniz. Eserlerinde en canlı renkler, her dile ait detay ve emek var. 40 yılı aşkın sanat pratiğinde göç, yerellik, kimlik, kültürel farklılık ve toplumsal cinsiyet gibi güncel olan konuları farklı açılardan ele alan sanatçının resim, enstalasyon, video ile performans gibi çeşitli mecralar üzerinden eserlerini görebilirsiniz.
Gülsün Karamustafa’nın, eserleri Tate Modern, Londra, Guggenheim Müzesi, New York, Contemporary Art Chicago, Modern Sanatlar Müzesi, Paris, Ludwig Müzesi, Köln, Mumok, Viyana, İstanbul Modern ve Arter koleksiyonlarının yanı sıra, nitelikli özel koleksiyonlarda da yer alıyor.Sanatçı aynı zamanda BüroSarıgedik tarafından temsil ediliyor ve Avrupa ve Kuzey Amerikada’ki kişisel sergilerinin yanı sıra aralarında İstanbul, São Paulo, Kwang-ju, Kiev ve Sevilya’nın da bulunduğu birçok uluslararası bienale katılarak büyük ilgi gördüğünü de buradan duyurmuş olalım.
Gülsün Karamustafa’ya Roswitha Haftmann Ödülü
İsviçreli ünlü galeri sahibi Roswitha Haftman, 2001 yılından beri her sene olağanüstü düzeyde sanatsal üretime imza atmış sanatçılara ödül veriyor. Ne mutlu ki ödül alanlar arasında bu yıl çok değerli sanatçımız Gülsün Karamustafa da var. Avrupa’nın en prestijli sanat ödülünü almak üzere 3 Aralık 2021 tarihinde İsviçre’nin Zürih kentinde düzenlenecek bir törenle alacak. Sanatçı, Avrupa’nın görsel sanatlar alanındaki en yüksek parasal desteğine sahip bu sanat ödülü için seçilen 20. sanatçı oldu.
Aralarında Bern Sanat Müzesi, Basel Sanat Müzesi, Köln’de bulunan Ludwig Müzesi ve Kunsthaus Zürich gibi sanat kurumlarının direktörlerinin de bulunduğu Roswitha Haftmann Vakfı Yönetim Kurulu, Gülsün Karamustafa’yı “zamanımızın en sanatsal ve aynı zamanda politik olarak en ikna edici seslerinden biri” olarak tanımlıyor. Vakfın bugüne kadar ödüllendirdiği sanatçılar arasında Sigmar Polke, Carl Andre, Lawrence Weiner, Jeff Wall, Maria Lassnig, Pierre Huygues, Cındy Sherman, Michelangelo Pıstoletto, Mona Hatoum, VALIE EXPORT, Peter Fiscli/David Weiss, Heımo Zobernig, Rosemarie Trockel gibi görsel sanatlar alanına önemli katkılarda bulunmuş pek çok isim yer alıyor.
Avrupa’nın en prestijli sanat ödülü Roswitha Haftmann Ödülüne layık görülen Gülsün Karamustafa ile sanat hayatını ve ödülünü konuştuk…
Sanatla tanıştığınız ilk yıllar nasıldı? Biraz bahsetmek ister misiniz?
1960’ların sonunda Güzel Sanatlar Akademisi öğrencisi olmak ayrıcalıklı bir konumdu. Bugüne oranla çok az sayıda öğrencisi olan kurumda, dönemin önemli sanatçıları ile birebir karşılaşıyor ve atölyelerinde buluşuyordunuz. Benim Akademi’ye başlamadan önce başka bir ayrıcalığım daha olmuştu. Ankara`da TED Ankara Koleji’nde okurken resim hocalarım Eşref Üren ve Turgut Zaim’di. İkisinin de sanatta devam etme kararlılığımı fark edince bana gülerek, “çok zor ve eziyetli bir yol seçiyorsun, kolay gelsin” dediklerini hatırlıyorum. Haklıymışlar…
Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinden mezun olmak nasıl bir duygu? O günler nasıl geçti? Unutamadığınız bir anınızı paylaşmak ister misiniz?
Bedri Rahmi Atölyesi’nin gününe göre diğerlerine benzemeyen daha özgür ve bağımsız bir atmosferi vardı. Doğru bir atölye seçmiş olduğum düşüncesindeyim.
Bir sanatçı olarak üretme motivasyonunuzu nelerde buluyorsunuz? İlham kaynaklarınız neler oluyor?
Ben bir hikaye anlatıcısıyım. Kullandığım malzemeler değişik, ifade biçimleri ve yöntemler birbirine benzemiyor, ama en sonunda anlattıklarım zamana, durumlara ve hayata dair. Bunu yapabilmek yoğun ve uzun bir gözlem süresi gerektirir. Sabırla dünyaya ve insana bakmak, yaşanılanları içselleştirmek ve bir nevi zamanın kaydını tutmaktan geçer. Bu yüzden bir arada bakıldığında işlerimin arasında geçirgenlikler görülebilir. Sanki bir hikayenin devamı gibi, ama hepsi ayrı zamanlara ve durumlara aittir. Hiçbir şey tekrarlanmaz.
Kısa süreli bir hapishane deneyimi yaşadığınız günlerde orada gözlemlerinize dayanan resimleriniz ilk kez “Vadedilmiş Bir Sergi’” adlı kişisel sergisinde sergilenmişti. O eserlerden biraz bahsetmek ister misiniz?
1970’lerde yaşadığımız zor günler süresinde sanatla ilgili üretmek, üretimine değer vermek, sergilemek, saklamak bizler için öncelikli değildi. Bir fırtına yaşamaktaydık. Bu bağlamda yaşadığım hapishane sonrasını unutmamak için yaptığım resimleri bir dosyaya koyup kaldırdım. Arkadaşlarımız hala uzun yıllara mahkumken, `bakın ben de içerde kaldım ve bu resimleri yaptım` diye sergilemek aklımdan bile geçemezdi. Aradan geçen 42 yılın sonunda SALT`da açılacak “Vadedilmiş Bir Sergi” için iş seçerken bu resim dosyasına rastladık ve böylece günışığına çıktı. Gördük ki resimler sadece zamanı için konuşmuyor aradan geçen inişli çıkışlı birçok olaya da dokunuyor.
Peki Tate Modern ile olan ilişkiniz?
Pandeminin başındaki en çaresiz günlerimizde de Tate Modern`in sitesinde kapalılık ve içerde olmayı konu eden bir yazı eşliğinde bu resimlere referans verilmesi, meseleyi bir başka yönüyle ele alması açısından beni memnun etmişti.
Avrupa’nın en prestijli sanat ödülü Roswitha Haftmann Ödülüne layık görüldünüz. Kutlarım. Bu değerli ödüle sahip olmak nasıl bir duygu?
Aralarında Bern Sanat Müzesi, Basel Sanat Müzesi, Köln’de bulunan Ludwig Müzesi ve Kunsthaus Zürich gibi sanat kurumlarının direktörlerinin de bulunduğu Roswitha Haftmann Vakfı Yönetim Kurulu, Avrupa’nın görsel sanatlar alanındaki bu en prestijli sanat ödülü için bu yıl ödüle beni layık gördü.
İsviçreli ünlü galeri sahibi Roswitha Haftmann’ın (1924–1998) başlattığı bir inisiyatif olan ödül, 2001’den beri her sene olağanüstü düzeyde sanatsal üretime imza atmış yaşayan bir sanatçıya veriliyor. Vakfın bugüne kadar ödüllendirdiği sanatçılar arasında Sigmar Polke, Carl Andre, Lawrence Weiner, Jeff Wall, Maria Lassnig, Pierre Huygues, Cındy Sherman, Mıchelangelo Pıstoletto, Mona Hatoum, VALIE EXPORT, Peter Fiscli/David Weiss, Heımo Zobernig, Rosemarie Trockel gibi görsel sanatlar alanına önemli katkılarda bulunmuş pek çok isim yer alıyor. Ben de bu ödül için seçilen 20. sanatçı oldum. Ödüller her zaman sanatçıyı onurlandırır ve memnun eder. Bugüne kadar bana değer veren ve ödüllendiren herkese şükran borcum var.
40 yılı aşkın sanat pratiğinizde göç, yerellik, kimlik, kültürel farklılık ve toplumsal cinsiyet gibi konuları farklı açılardan ele alırken nelere dikkat ediyorsunuz? Asla yapmam dediğiniz ama mutlaka şunu yaparım dediğiniz bir şey var mı?
Sözü geçen konularda çalışmak büyük sorumluluk istiyor. En ufak bir yanlışlık yapmamak, çok boyutlu düşünmek, son derece dikkatli ama aynı derecede samimi olmak, kimseyi rencide etmeden devam etmek gerekiyor. Bazen işe başlamadan konunun etik boyutlarını araştırmanın gereğini ve önemini vurgulamak isterim. Bunun için işin ehli kişilere danışmanın ve gerektiğinde birlikte çalışmanın doğruluğuna inanıyorum.
Son olarak yakın zaman içinde ürettiğiniz eserlerden biraz bahseder misiniz? Yeni projeleriniz var mı?
27 Kasım 2021’de Hollanda’nın Eindhoven şehrinde Van Abbe müzesinde büyük bir sergim var. Onun için birkaç yeni üretim üzerinde birden çalışıyorum. Bu sergi geçen yıl açılacaktı, fakat pandemi yüzünden iki kez ertelendi. Umarım tekrar bir kazaya uğramaz.