Writer: Ayça Akad
Date: 13/05/2024
Seyahatlerinizi bir şehri görmek için değil de sadece bir fikirden yola çıkarak planladığınız oldu mu?
“Nereye gitsem?” diye düşündüğüm bir tatil öncesi, Dan Brown’un “Melekler ve Şeytanlar” kitabında geçen Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi CERN ‘ü hatırladım. Derken aklıma bir fikir düştü “CERN’ü herkes ziyaret edebiliyor mu?”… Ve sonra plan büyüdü.
Kısa bir sürede hazırladığım planın mükemmel şekilde işleyeceğinden neredeyse emindim. İstanbul’dan Milano’ya uçacak, ilk gece arkadaşlarımda kalıp ertesi gün trenle Kuzey İtalya’nın sevimli köylerinden geçerek İsviçre sınırına ulaşacaktım. Alplerin arasındaki muhteşem manzaraları seyrederek Leman Gölü kıyısında Montrö’de trenden inecek, Chillon Şatosu’na doğru gölde bir tekne turuna katılacaktım. Şatoyu gezdikten sonra da yakaladığım ilk trenle Cenevre’ye devam edecektim.
Yazık ki seyahat tanrılarının benim için başka planları varmış. Tam sınıra yaklaşırken hem bankamdan gelen sms mesajıyla hem de Schengen Bölgesinde olmama rağmen ülkeye izinsiz girdiğim gibi bir sanrıya kapılmam sonucunda tüm günüm kâbusa döndü. Yine de Cenevre’ye ulaşmayı başardım ve her şeyin sadece “ufak” bir yanlış anlama yüzünden yaşandığını fark edince kendime kızdım. Artık İsviçre’deydim. Göremediklerimi geride bıraktım ve rotanın yeniden oluşturulmasına izin verdim.
Yaşam standartları çok yüksek olan İsviçre, sanılanın aksine bir AB üye ülkesi değil. Başkenti Bern olan ülke Fransa, Avusturya, Lihtenştayn, Almanya ve İtalya ile sınır komşusu. Para birimi İsviçre Frangı. Cenevre ise İsviçre’nin ikinci büyük, Fransızca konuşulan “Suisse Romande” bölgesinin en büyük şehri. Leman Gölü kenarında, Alpler ve Jura Dağları arasında bulunan şehir, dünyanın diplomasi ve bankacılık merkezi olarak biliniyor.
Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü gibi önemli kuruluşların genel merkezlerine ev sahipliği yapan Cenevre, 17. yüzyılda Fransa’daki katliamdan kaçan yüzlerce Protestan saat ustası sayesinde önemli bir zanaat merkezi haline gelmiş.
Filozof Jean Jacques Rousseau’nun şehri Cenevre, uluslararası insan hakları ile savaşlarda siviller ve esirlere yapılacak insani muameleler üzerine düzenlenen bir dizi sözleşmenin de imzalandığı yer.
Sabah ilk olarak otelimizin yakınındaki Jardin des Alpes’in çevresinde, Cenevre’nin simgelerinden biri olan Brunswick Anıtı manzaralı cafelerden birinde oturup kahvaltımızı yaparak güne başladık. Bu anıt aslında servetinin tamamını Cenevre’ye bağışlayan Brunswick Dükü’nün anısına inşa edilen bir türbe yapısı.
Şehri ikiye ayıran Rhone Nehri üzerindeki Mont-Blanc Köprüsü’nü geçerek “La Vieille Ville“ yani eski şehirde, labirente benzeyen Arnavut kaldırımlı sokaklarda dolaşarak St. Pierre Katedrali’ne ulaştık. 12. yüzyılda yapımına başlayan ve Protestanlığın sembolü olarak günümüze gelen katedral neo-klasik, roman ve gotik stillerin karışımı. 1536’da, reform hareketlerinin sonunda iç dekorasyonu tamamen değişen katedralin çan kulesinden muhteşem Cenevre ve Leman Gölü manzarası seyrediliyor.
Cenevre’deki süremiz kısıtlı olduğundan şehrin kalbindeki Neuve Meydanı’na yakın Parc de Bastions’taki Reform Duvarı’nı görmeye gittik. 1909 yılında, Fransız devrimci Jean Calvin’in 400. doğum günü anısına yapılmış 100 mt uzunluğundaki duvarın üzerinde 16. yüzyıla ait önemli reformcuların rölyefleri bulunuyor.
Öğleden sonra, kiraladığımız araba ile Fransa sınırını geçerek Alp’lerin yamacındaki masalsı Orta Çağ köyü Annecy’e ulaştık. Aracımızı Jardins de l’Europe’nin yakınında bırakıp yürümeye başladık. Annecy’nin en çok fotoğraflanan noktası Le Palais de I’Ile’in önündeki ünlü köprü Pont Pierriere’de bolca fotoğraf çektik. Zamanında darphane ve hapishane olarak kullanılmış bir Orta Çağ kalesi olan Le Palais de I’Ile, 12. yüzyılda inşa edilmiş ve şimdilerde müze olarak kullanılıyor.
Cenevre’ye 50 km mesafede bulunan Annecy’nin bilinen tarihi Romalılar’a kadar uzanıyor. 11. yüzyıldan itibaren kale çevresinde yerleşimler gelişirken 17. yüzyılda İsviçre hâkimiyetindeki şehir sonradan Fransa’nın yönetimine geçiyor.
Fransa’nın en huzurlu köşelerinden biri olan şehrin içinde akan Thiou Nehri’nin etrafında, kanallarla bölünen taş sokaklarda dolaşarak yemek molası verdik. Parka geri dönüp Fransa’nın en büyük 3. gölü olan koyu turkuaz renkli Annecy Gölü’nün etrafında yürüyüş yaparak yarım gün süren maceramızı bitirdik.
Geç olmadan Cenevre’ye dönmemiz gerektiği için, yıllarca kont ve düklerin ikametgâhı olarak kullanılan Musée-Châteaud’ Annecy’yi, şehirden yüksekte kocaman bir kaya üzerinde konumlanan Basilique de la Visitation kilisesini ve Annecy Kalesini ziyaret edemedik.
Akşam ise yemek için Leman Gölünde bulunan Les Bainsdes Paquis’a isimli yapay adayı seçtik. Burası 1800’lerin sonunda inşa edilmiş, plajlar ve havuzlarla çevrili bir iskele yapısı. Şehrin sakinleri tarafından çokça tercih edilen komplekste, bölgeye özgü peynirden yapılan, kızarmış ekmek ve haşlanmış patates ile sunulan fondüyü denedik. Hatta o kadar çok yedik ki, şehrin diğer tarafındaki ünlü alışveriş bölgesi Rues Basses’e kadar uzun bir gece yürüyüşü yapıp yediklerimizi erittik ve elbette otele dönecek enerjiyi almak için sevimli pastanelerden birine girip bir de tatlı molası verdik.
Gece manzarası da gündüz kadar etkileyici olan Cenevre’nin en bilindik simgesi Jet d’Eau’den bahsetmeden olmaz. 140 mt yükseğe fışkırttığı su sayesinde şehrin her yerinden kolaylıkla seçilen bu fıskiye aslında bir hidrolik tesisin aşırı basıncını kontrol etmek için inşa edilse de kısa sürede şehrin ikonik simgelerinden biri oluvermiş.
Cern haritasını buradan inceleyebilirsiniz
Son günümüzü, her bilim ve teknoloji meraklısı “NERD”ün hayali olan Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi CERN’e ayırdık. Meyrin Banliyösünde bulunan kampüsü, web sitesi üzerinden yapacağınız basit bir rehberli tur rezervasyonu ile ücretsiz olarak ziyaret edilebiliyor.
CERN, savaş sonrası Avrupa’da bilim ve teknolojinin gelişmesine katkıda bulunmak için 12 ülke tarafından 1954 yılında İsviçre’de kurulmuş. Türkiye ise 2015’de ortak üye statüsüne geçmiş.
Fransa ve İsviçre sınılarında, yerin altında bulunan 2 dairesel tünel ve birkaç ana araştırma istasyonundan oluşan kampüste, yapılan deneylerle evrenin nasıl oluştuğu sorusuna cevap aranıyor.
Hızlandırıcı tünellerden ilki ve ufak olanı Süper Proton Senkrotron (SPS) Tüneli. 1974’de kazılan, 40 mt derinlikte ve 7 km uzunluğunda ki tünelde ilk çarpışma deneyi gerçekleştirilmiş.
1988’de inşaatına başlanan, yerin 100 mt altında, 27 km uzunluğundaki dairesel Large Electron–Positron Collider (LEP) ise Avrupa’nın en büyük inşaat mühendisliği projesiymiş. LEP’in içinde bulunan ünlü Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC), Guinness Dünya Rekorları Kitabı’na göre şimdiye kadar insan eliyle yapılmış en büyük ve karmaşık makineymiş. Hadron çarpıştırıcısı, maddeyi yüksek sıcaklık ve yoğunlukta incelemek için tasarlanmış. ATLAS detektörü ise burada yapılan deneylerin verilerini alıp ölçen devasa bir süper mıknatısmış.
Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda, birbirinden bağımsız olarak yürütülen 6 farklı deney yapılıyor olsa da 2012 yılında Atlas ve CMS deneylerinde bulunan Higgs Bozunu yani “tanrı parçacığı” ya da “anti-madde”yi Dan Brown’ın “Melekler ve Şeytanlar” kitabından hatırlayanlarınız vardır. Detektörler, Higgs Bozonu’nu aslında göremez. Çarpışmadan hemen sonra oluşan geçici Higgs Parçacığı, daha hafif parçacıklara dönüşür ve detektörlerde iz bırakır. Bu deneylerle, kütleleri olmayan atomların yani “hiçlik”in nasıl kütle kazandığı anlaşılmaya çalışılıyor.
CERN ile ilgili birkaç enteresan bilgi daha vereyim. Hadron çarpıştırıcısının merkezi -271.3°C yani neredeyse mutlak sıfırmış çünkü proton patlamaları sırasında ortaya çıkan sıcaklık güneşin merkezinin binlerce katı kadarmış.
Higgs Bozunu’nun ismi ilk başlarda “tanrı parçacığı” anlamına gelen “The God Particle” değilmiş. Nobel Ödüllü fizikçi Leon Lederman’ın 1993 tarihli kitabında “lanet olası parçacık” anlamına gelen “Goddamn Particle” olarak geçiyormuş ama yayıncılar bunu “God“ olarak değiştirmişler.
Bugün kullandığımız “World Wide Web” aslında 1989’da Tim Berners-Lee tarafından, bilim insanlarının hızlı veri paylaşmasını sağlamak için icat edilmiş.
Rehberli tur resepsiyon binasında başlıyor. Sırası ile Atlas İstasyonu’nu ve kampus içinde hızlandırıcıların nasıl çalıştığını anlatan müze binası ziyaret ediliyor. 4 saatlik turun sonunda ise, girişte yer alan ikonik ahşap bina “Globe of Science and Innovation”ın içinde bulunan interaktif sergiyi gezip, hediyelik eşya dükkânından enteresan şeyler alarak evinize dönüyorsunuz.
Evrenin sırlarını kendimizce keşfettikten sonra şehre dönüp Cenevre’nin sempatik sokaklarında son bir tur attık. Rhone Nehri üzerinde, Mont-Blanc Köprüsü yakınındaki Rousseu Adasına çıkıp, Leman gölüne ilerledik ve göl kenarındaki kuğuları seyrederek günü batırırken Jet d’Eau’un yanına kadar yürüyüp beğendiğimiz bir restorana girerek bolca deniz ürünü içeren bir akşam yemeği sipariş ettik. Seyahatin sonunda ufak boy bir İsviçre çakısı ile bolca çikolata alarak evlerimize geri döndük.
Elbette Cenevre, yukarıda bahsettiğim birkaç yerden ibaret değil. Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’ni ziyaret edip diplomasiye tanıklık ederken pek çok ülke tarafından bağışlanan eşsiz sanat eserlerini görebilir, Kızıl Haç Müzesinde insani yardım çalışmaları hakkında bilgi edinebilirsiniz.
Dünyanın en büyük cam ve seramik sergisine ev sahipliği yapan Ariana Müzesi’ne ya da 16. yüzyıldan günümüze kadar olan saat örnekleri ile dolu Patek Philippe Müzesi’ne gidebilirsiniz.
Orta Çağ mimarisinin örneklerinden Tavel Evi’ni ziyaret edebilir, 60’larda yapılan Doğa Tarihi Müzesi’nde yer bilimlerinden astronomiye, insanın evrimine ve hayvanlara dair bilgiye ulaşabilir, Sanat ve Tarih Müzesi’nde medeniyetin tarihini gözlemleyebilirsiniz.
Doğa sevenlere harika deneyimler yaşatacak pek çok büyük park ve botanik bahçeye ev sahipliği yapan Cenevre’de 5 mt çapında yüzlerce çiçekle süslü Çiçek Saati ile meşhur Jardin Anglais’da, içinde antik dönem kalıntıları da olan ve 200 farklı türü barındıran gül bahçesi ile ünlü Parc de La Grange’da dolaşabilirsiniz. Ya da binlerce bitki türünü barındıran Jardin Botanique ile şehrin en ormanlık parkı Parc de La Perle du Lac‘da güzel bir mola verebilirsiniz.
Etkileyici doğası, huzurlu göl manzarası, kültürel zenginliklerle dolu sokakları ile Cenevre her mevsim seyahat tutkunlarını ağırlamaya devam ediyor. Siz de, “pahalı” fikrinden kurtulup rotanızı buraya çevirirseniz şehrin sunduğu güzellikler karşında şaşkınlığınızı gizleyemeyebilirsiniz.