Writer: Fulden Karayel Okumuş
Date: 28/11/2022
Gerçek, Gördüğümüz mü Yoksa Algıladığımız mıdır?
Gözlerinizi kapattığınız zaman kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Kendinizle baş başa kaldığınız kişinin kim olduğunu merak ettiniz mi hiç? Şimdi herkesi bu soruyla birlikte interaktif bir çalışmaya davet ediyorum. Hayal kurmak belki de biz insanoğlunun en mucizevi yetisi. Albert Einstein’ın dediği gibi mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere…
Belki de artık hepimiz gerçekleri yenmeye çalışmaktan vazgeçip ortaya çıkmalarına izin vermeliyiz. Belki biz de kendi kendimize kurduğumuz bir hayalin parçasıyızdır kim bilir? Düşünsenize hayallerin olmadığı bir dünya ne kadar sıkıcı olurdu. Kendimizi olmak istediğimiz yerde görebilmektir hayal kurmak.
Mert Çıkılmazkaya – İçinde
Peki ya görülmeyenler? Görülmeyeni gördüğünüz, bilinmeyeni bildiğiniz oldu mu hiç?
‘‘İşte, Görülmeyenler bizim bakmadığımız, dikkatimizi yöneltmediğimiz yerdedir” diyor Ömer Emre Yavuz. “Ama bu onların var olmadığı anlamına gelmez. Biz sadece şu an ve burada olanı, bakışımızın yöneldiği şeyleri görebiliriz. Bazen görmemiz de yeterli olmayabilir. ‘’
Bu hayatta herkese görülmeyeni görmeyi dilerim. Yapılan araştırmalar arasında bazı kişilerin zihnindeki görüntüleri canlandıramadıkları tespit edilmiş. Bu yeni sağlık durumuna Aphantasia deniliyor. Bu da demek oluyor ki her 100 kişiden birkaçı bu eylemi gerçekleştiremiyor.
Büşra Kölmük – Kül
Öyle ki günümüzde hayatımızı etkileyen ve temel felsefi problemlere odaklanan nice sergiler var. Onlardan biri Elgiz müzesinde bulunan Görülmeyenler sergisi.
Gerçek, gördüğümüz ya da algıladığımız şey midir? Bu soruyu Görülmeyenler sergisinde sorgulamanız mümkün. 37 sanatçının birbirinden değerli heykellerinin yer aldığı sergide, sanatçılar bakışlarını görünmez olana değil, görülmeyenlere çevirerek, bakmadıklarımızı, bakamadıklarımızı bize gösteriyor.
İşte Görülmeyenler sergisindeki eserler ve hikayeleri:
1. Burak Ayazoğlu – İsimsiz
Doğadaki tüm formların en küçük yapısında dahi gözlemlenebilen geometri, sanatçının güncel eserlerinde kullandığı formların dayanak noktası denilebilir. Buradan referansla ürettiği eserlerde üstü kapalı ya da açık biçimde gözle görülemeyeni daha görünür kılıyor. Bu küçük yapı taşlarının birbirini tekrar ya da reddeden; kontrollü ya da kimi zaman rastlantısallığa yer veren ilişkisinden kompoze edilmiş yapılar ortaya koyuyor.
2. Büşra Kara – Çerçeve
Yaşadığımız şeylerin sonucu olarak değişime uğruyoruz. Bu esnada kalıbımıza çekildiğimizi fark etmiyoruz bile. Kimi zaman çerçeve oluşturup, sınırımızı çiziyoruz, kimi zaman da bize çizdikleri sınıra tabi kalıyoruz. Nasıl bir yolculuk ki bu her iki seçenek de bizi tutsak ediyor. Her bakış açısı kendi yolunu çiziyor. Ben kendimi sakladım, benim bir çerçevem var. Beni görmek istiyorsan içeriye bak.
3. Caner Şengünalp – Tanrısal Boşluk
David Hockney’in dediğine göre, kardeşi Tanrı’nın nesneler arasındaki hava, boşluk olduğuna inanıyormuş. Böylece herşey Tanrı’nın içinde oluyor, içinde dolanıyor. Günümüzde her yanda, bu büyük tanrısal boşlukta bol miktarda imge var. İnsanlar kendi varoluşlarına ve acılarına, hiç olmadığı kadar tek başlarına, zamanın ve evrenin uçsuz bucaksız derin boşluğunda bir yer bulmaya çalışıyorlar (Berger, 1999)*. Bu tanrısal boşluğun yeryüzündeki mekânsal karşılığı mağaralardır. Mağara; evrenin sembolüdür, dünyanın merkezi, kalp, yüksek benlik ile egonun yeri, ilahi olanla insanın karşılaşma noktasıdır, saklı olan içsel ezoterik bilginin, inisiyasyonun ve ikinci doğuşun yeridir. Zamanın olmadığı bir mekânda “görülmezin” açığa çıktığı süptil bir ana geçişe açılan kapıdır.
4. Deniz Küçükballılar – Bir Varmış Bir Yok (mu) Oldu
İnsanoğlunun en çok güvendiği duyu olan görmek, Dünyayı tanımak için en etkili araç olarak kullanılsa da bakmak teşebbüsü her zaman görmek algısını getirir mi? Algılamak cesaret gerektirir, çünkü perdenin arkasında duran renkleri solmuş hayal kırıklığına hazırlıklı olmak gerekir. Yakınından geçtiği her zaman hayranlıkla izlediği ağacı bir gün kesilmiş vaziyette bulan sanatçı, topladığı parçalarıyla kendi duyu dünyasının ağacını yaratır. Artık zamana karşı ölümsüz olan ağaç, dünyaya karşı renksiz ve boş bir kovuktur.
5. Halil Daşkesen – Erk Çemberi
Örüntü bir ara dünya deneyimidir. Bu ara dünya deneyiminde görünen ve gerçek arasındaki sınırlar muğlaklaşır ve zihin de görünenin ötesinde bir evrene taşınır. İnsanın yaşam yolculuğunda ona eşlik eden ruhlar ise bu evrende bir tür rehber ve tamamlayıcı olarak insana eşlik eder. Bu yolculukta her beden tek zihinde birleşir ve bir farkındalık çemberi yaratılır.
6. Mert Çıkılmazkaya – İçinde
Geçmiş zamanın insan üzerinde bıraktığı his ve izler, gelecek zamanın bilinmezliğiyle birleşir. İnsan varlığında, dışarıdan görülmeyen bir duygu kütlesi oluşturur. Kişinin zihninde oluşan bu duygu biçimleri heykel yüzeyinde eyleme geçer. Heykel, düşüncelerin soyut kütlesinde somut bir karşılık arayışına giriyor.
7. Mine Değirmenci Aydın – Henüz
Çalışmanın kavramsal çerçevesi günlük yaşantımızda henüz olmuş olan, görmemiş olmayı dileyeceğimiz olaylar ve insan manzaraları etrafında konuşlanıyor. Çalışmanın alt kısmında bulunan boş çerçeve umut vaat ederken, yapının üzerinde kütleye gömülmüş yüzler yaşama hakları ellerinden alınmış insanlara gönderme yapıyor.
8. Pembe Hilal Tüzüner – Kardelen
Eser, gözümüzden, gönlümüzden, geleceğimizden kaçırılmaya, görünmez kılınmaya çalışılan kız çocuklarımız’a gönderme yapıyor.
9. Sesil Beatris Kalaycıyan – Kaybedilmiş İkizler
Bebekliğin tersine çocukluk biyolojik bir kategori değil, toplumsal bir kurgudur. Bu noktadan yola çıkarak proje, bireyin toplumsal bir aktör olarak şekillendirilmesi sürecine odaklanıyor. Sanatçının referans aldığı temel unsurlar ise bizi çevreleyen kültürel kodlar içerisindeki büyüme sürecimiz ve kendimizi nasıl temsil ettiğimiz. Bu yüzden de içi boş, yüzsüz şekilde temsil ettiği beden, kayıp ve eksik hissetme duygusunu hissettirmeyi amaçlıyor. Kıyafetlerimiz bedenimizin yerini almış, ben olamayan beden “Kaybedilmiş” olarak kendini tanımlıyor.
10. Turgut Türker – Bedenin Ötesinde
Görülmesi umutsuzca imkansız olan ancak sezilebilen her şey sanatçının sanatının öznesi olabilecek kadar heyecan verici. Bu nedenle bilinenle bilinmeyen arasında duran, bedensel varlığımız kadar tanımlı bir kesinlikten uzak olan tinsel varlığımız ve yarattığı kaotik haller eserlerinin şekillenmesine yön veriyor. Sanatçı baktığı her yerde görünenin arkasında gizlenen, akışkan, değişken, tanımsız, kaotik insan hallerinin bedenimizdeki dramatik yansımalarını görüyor ve eserlerinde bunu hissettirmeye çalışıyor.