Writer: Sevil Balaban
Date: 12/04/2023
Bana Maydanoz diyorlar. Neden mi? Herkesin işine karışıyormuşum. Ne alaka!!!
Sadece kıskanıyorum. Hep beni sevsinler istiyorum çünkü. Hep beni beslesinler, hep beni oynatsınlar.
Küçücüktüm annem beni bıraktığında. Diğer kardeşlerimi sevdi, besledi, beni istemedi annem. Aç kaldım uzun zaman. Her güzel kokunun peşinden koşarak ağladım sokaklarda. Bir gün çığlık çığlığa bağırırken bir insan beni aldı… Evine götürdü. Sıcacık bir kutuda, yumuşacık bir yatak yaptı. O evde kendime geldim. Büyüdüm, serpildim… Kardeşlerimi ve hatta beni istemeyen annemi özledim, ara sıra aklıma geldiler. Güzelim mamaların kokusunu duyduğumda en çok…
Sonra bahçede diğer kedilerle birlikte yaşamaya başladım. Çok arkadaşım oldu birdenbire. Yine de kardeşlerimi hatırlıyorum ara sıra. Onlar nerede kim bilir!
Oyun oynuyorum yeni arkadaşlarımla. Diyorlar ki “Dana kadar oldu hala aklı fikri oyunda”. Danalar oyun oynamıyor mu ki… Şaşarım buna. Rüzgarda uçuşan bir yaprağın peşinden koşmak kadar güzeli var mı bu dünyada?
Mama saati geldiğinde benim içime bir canavar kaçıyormuş, öyle diyorlar. Oysa benim yaptığım sadece her kaba konan mamanın tadına ilk önce bakmaya çalışmak. Yanıma yaklaşanın vay haline… Onlar da biraz uzak dursunlar canım!!! Hele ben bir tadayım, hepsini bitirecek değilim ya…
Sevilmeye gelince sıra; en önce beni sevmeliler… Engel olanı patilerim, uzak dursunlar, sıralarını beklesinler. Çünkü ben ancak öyle unutuyorum annemin beni bırakıp gitmesini. Kardeşlerimi peşine takıp beni kovalamasını.
Epey zaman oldu bir ara “Biraz daha büyüsün kısırlaştılarım, belki hırçınlığı azalır.” demişlerdi. Her ne demekse… Ben hırçın değilim aslında. Bir türlü anlamıyorlar ki, ya yine sevilmezsem, yine aç kalırsam diye korkuyorum sadece. O yüzden önce ben yiyeyim, önce beni sevsinler istiyorum. Hatta hep beni sevsinler istiyorum.
Geçenlerde bir gezintiye çıktım, burnumda süt kokusu. Gittim, gittim, dere tepe düz… Şaka, şaka… Sadece bir sokak uzağa gittim. Bir sürü yeni kokunun arasında süt kokusunu gayet net alıyordum. Bir bahçeye girdim kokunun peşinden. Bir inek çıktı karşıma bir de yavrusu yani “Dana”. Çok ama çok büyük hayvanlar. O zaman anladım dana kadar olmak ne demek. Yine de abartılı tabii, ben nasıl dana kadar olabilirim ki… Her neyse, süt kokusu onlardan yana geliyordu. Yaklaşıp bir koklamak istedim, inek sinirlendi. Hop, kaçtım hemen. Biz kediler çevik hayvanlarız vesselam…
Bir de baktım ki köşede bir kap süt, birkaç da kedi. Hemen tavrımı koyup, uzaklaştırdım onları. Karnımı bir güzel şişirdim sütle. Kalanı da diğer kedilere bıraktım. Sıralarını beklediler ses çıkarmadan. Aferin…
İki gün sürdü süt ziyafeti. Sonra sıkıldım. Hep süt, hep süt nereye kadar. Hem bahçedeki arkadaşlarımı da özlemiştim. Bakalım onlar da beni özlediler mi diye geri dönmeye karar verdim.
Feryat figan bağırarak koşa koşa eve gittim bir akşam üstü. Oh, bahçede mamalar verilmiş, arkadaşlarım mama kaplarının başında toplanmışlardı. “Bensiz ha” diye çığlık atarak hadlerini bildirdim tabii. Her bir kabın tadına baktım birer birer. Yanıma yaklaşanı “Gelmeeeee” diye bağırarak kaçırdım.
“Maydanoz gelmiş” dedi biri arkadan. Döndüm baktım, oturmuş, gülümseyerek bana bakıyordu. Çığlık atarak ona doğru koştum beni sevsin diye. Kucağına atladım, mırıl mırıl sevdirdim kendimi. Sevme faslı biraz uzayınca bir tırmık, attım kendimi kucağından. Tekrar mamaları kontrol altına almalıydım zira. “Tamam, vakit gelmiş” dediler. Kısırlaştırma vakti gelmişmiş.
Sabah oldu, bir kutuya koydular beni. Hop, arabaya… Sonra hoşuma gitmeyen kokuların olduğu bir yere gittik. Bekledim, bekledim, kutudan çıkardılar, sonrası deriiin bir uyku. Bebekliğimin geçtiği evde uyandım. Ama tam olarak da uyanamadım galiba. Karnım da çok aç ama biraz daha uyuyayım. Sonra yerim.
Uykumu iyice aldıktan sonra, hop, bahçeye koştum. Arkadaşlarım beni bekler, mamalar beni bekler, yaramazlıklar beni bekler…