Türkiye’nin Müzik ve Moda Hafızası: İzzet Öz

Writer: Nuh Cebeci

Date: 23/12/2021

PAYLAŞ

İzzet Öz /müzik Yapımcısı

Röportaj: Nuh Cebeci / [email protected]

Bugün Türkiye’nin en önemli müzik adamlarından biriyle, değerli İzzet Öz’le birlikteyiz. Kendisiyle Arnavutköy’deki 4 katlı tarihi binadaki nefis çalışma ofisinde çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Her kat, her bir odadaki arşivler, kütüphaneler neredeyse Türkiye müzik tarihinin bir yansıması ve hatıralarımızın yeniden canlanması gibi… Hala unutamadığımız, başta Metronom ve Teleskop gibi pek çok nefis müzik programının yapımcısı, klip yönetmeni, prodüktör, kültür-sanat editörü, müzik danışmanı… Yaklaşık 55 yıllık profesyonel hayatında, bizim de hayatımızın her alanına dokunmuş olan bir isim. Biz de NYX Mag dergisi için kendisiyle söyleşirken, kendisinin gerçekleştirdiği Türkiye’nin ilk moda çekimleri ve bunların konsept çalışmalarına biraz daha ağırlık verdik.

Türkiye’de ‘müzik adamı’ dediğimizde İzzet Öz zaten bir marka, bunu bir kenara koyuyorum. Öte yandan, şimdiye kadar yaptığınız ve ürettiğiniz tüm işlere baktığımızda gerek televizyon programları, gerek çektiğiniz klipler, moda show’ları… Bunların tümünde, çok farklı disiplinlerden yararlanan bir konsept tasarımı görüyoruz. Ve bu konuda Türkiye’de neredeyse ilk ve tek’siniz.

Ben bir program üretirken, sanatın her dalına yer vermek isterim. Sadece müzik de değil. Benim ana amacım, bu ülkede yaratan, üreten insanlara, halka ulaşabilmeleri için uygun platformu sağlamak, onları en iyi biçimde yansıtmaktı… Biliyorsunuz, tek kanallı dönemlerde yapmaya başladım bu programları… Bu programlarımı izleyenlerin de bunlardan etkilenip üretmelerini, yaratmalarını sağlamayı ve kendilerine göre belirli bir şekilde ilerleme kaydetmelerini istedim.

Mesela benim şu anda ikizlerim var… Onlara hiçbir zaman meslekleri ve hayatta ne yapmaları gerektiği konusunda bir baskı kurmadım, tümüyle özgür bıraktım. Sonra bir baktım kızım Mısra, Koç Üniversitesi’nde Moda Tasarımı okumuş, şimdi İtalya’da mesela… Oğlum İzzetcan da Amerika’da Santa Cruz’da film okudu, ama şimdi elektronik müzikle ilgilendiği için FG radyoda canlı yayınlarda programlar yapıyor. Bunlar çok hoşuma gidiyor kuşkusuz… Onlar bütün bu tercihleri kendileri yaptılar, benim zorlamam olmadan. Demek ki bir şeyler işleniyor ve bu işlenen şeyi kendilerine göre kabul ediyorlar. Mesela ben hatırlıyorum, bu programları gerçekleştirirken, 80’li yıllarda, yolda beni bazı teyzeler çevirirlerdi. ‘Sana çok teşekkür ederiz oğlum, sen benim oğlumu kahveden kurtardın. Bak şimdi fotoğrafçı oldu’ gibi şeyler söylerlerdi. İnanın, ben o kadar çok böyle yorumlarla karşılaştım ki televizyon programları yaparken…

Programlarınızın içerikleri çok çeşitli ve çok renkliydi, sanatın her yönüne dokunuyordu diye hatırlıyorum.

Evet. Müzik, dans, resim, fotoğraf ve daha sonraları 1976’dan itibaren modayı da ekledim. Tüm bu dallarda özgün çalışmalar yapan yaratıcılara yer veriyordum. Bu programların, izleyen kitlede karşılığını bulması ve bir şeyleri değiştirmesi de benim en büyük mutluluklarımdan biri…

Siz sadece o arkadaşları kahveden kurtarmakla kalmadınız. Özellikle Metronom ve Teleskop programlarıyla bütün o nesli öyle bir etkilediniz ki… Kimimiz lisede, kimi üniversitede fark etmez… Herkes sizin programları çok büyük bir heyecanla beklerdi ve genel kültürel ve sanatsal altyapımıza çok ciddi katkıları oldu bu programların.

Kesinlikle… Zaten ben de o yüzden bu programlara çok önem verdim. Özellikle dansta, resimde ve fotoğraf dallarında çok iyi sonuçlar aldık. Ve moda konusunu da ekledikten sonra stilistlerde de çok iyi sonuçlar aldık. Yani programlarımdan çok fazla etkilenen ve hayatını değiştiren insanlar oldu. Mesela daha yakınlarda kaybettiğimiz Bahar Korçan’la da bir çalışma yapmıştım ‘Kendi Zamanının Kadınları’ diye… Yani herkesle yaptığımız bu çalışmalar hakikaten belirli bir yere geldi.

Ama benim ilk moda çalışmam, 1970’li yılların ikinci yarısında Zuhal Yorgancıoğlu ile oldu. Önceleri moda çalışmalarında yabancı mankenler gelirdi, daha sonra yavaş yavaş bizim o ‘altın kuşak’ dediğimiz yerli mankenlerimiz çıktılar podyumlara. Mesela o dönemin en kayda değer show’larını Vakko yapardı. Bu arada İstanbul Moda Festivali ve benzeri etkinlikler de başladıktan sonra onların çekimlerini yapmaya başladık. Ama benim ana amacım stilistler yani üreten beyinler üzerine olduğundan o taraftaki çalışmalarımız da devam etti.

Peki Cemil İpekçi ile de çok güzel bir çalışma yapmıştınız. Ondan da bahseder misiniz biraz?

Ben Cemil İpekçi’yi çok sevdim. Onun kendine ve dünyaya bakışı, anlayışı çok farklı gerçekten. Çok güzel şeyler üretmeye başladı, ben de bunu değerlendirmem gerektiğini düşündüm. Yine 70’li yılların ikinci yarısında, o zamanın en başarılı mankenleri, Merih Akalın, yitirdiğimiz Manolya Onur, Aydan Adan, Füsun Özben, İnci Günay (daha sonra İnci Aksoy oldu) ile Boğaz kenarında çok hoş sempatik çekimler yapmıştık. Tabi hayat siyah beyaz o zaman… daha televizyon bile renklenmemiş… Bir yandan denetim var, bunları reklam olarak görme eğilimleri söz konusu… Halbuki benim derdim üreten insanları bir şekilde ortaya çıkarmak…

Daha sonra ikinci çalışmamızda da sevgili Merih Akalın’dan rica etmiştim hem organizasyonu hem koreografisini yaptı… Bir sonraki yani 3.nesil pırıl pırıl mankenlerimizle bu sefer. Fakat buradaki en önemli konsept, bu çalışmayı yaptığımız yer çok özeldi: Resim ve Heykel Müzesi’nin bodrum katı. Yani sergilenmeyen yüzlerce heykelin depolandığı, belki bakımlarının yapıldığı, fantastik bir yer, bir hazine. Fotoğraflardan da görebilirsiniz. Sene 1993. Cemil İpekçi’nin çekimlerini orada yaptım. Kendisi çekimlere gelmedi bile, bana güvendiği için. Ve ortaya gerçekten muhteşem kareler çıktı, çok güzel bir çalışma oldu. Zaten ben moda çekimlerim olsun diğer fotoğraf veya resim konularındaki tanıtımlarım olsun, hepsini bir müzikle birlikte sunduğum için de bu kadar beğenildi diye düşünüyorum. Bu Resim Heykel Müzesi’nde yaptığım çekim de keza, Teleskop programında renkli olarak yayınlandı ve büyük ses getirdi.

Cemil’in benim için en önemli özelliklerinden biri de ben evlendikten hemen sonra, sanırım 1986’da, hayatında ilk kez bir erkek takım elbise dikti. Kravatıyla, yeleğin arkasındaki renkle, nefis bir takım… Hala da saklarım onu… Bunlar işin güzel anılar kısmı. Ama önemli olan sanat ve üreten insanlara saygı. İşte benim yaptığım ve yapmak istediğim bu.

İzzet Bey çok teşekkür ederim. Demin bahsettiğiniz teyzelerin dedikleri şeyleri ben de söylemek istiyorum tekrar: İyi ki hayatımıza dokundunuz, öncelikle müzik, sonra güzel sanatların ve yaratıcılığın her alanında ufkumuzu açtınız, vizyonumuzu geliştirdiniz.

PAYLAŞ