Onyomani Çılgınlığını Beymen Art’ta Yaşamaya Hazır Mısınız?

Writer: Fulden Karayel Okumuş

Date: 19/11/2022

PAYLAŞ

21. Yüzyılda kapitalizm’in salt gerçeği olan tüketim çılgınlığı çağın en popüler hastalıklarından biriyle tanışmamızı sağladı. Kaçımız acaba Onyomani olduğunu bilmeden yaşıyor? Nedenleri değişse de alışveriş yapmak, birçok kişinin antidepresanı haline geldi. Peki sizce bunun sebebi nedir? Kimi gerginliğini atarken kimisi için de günlük yaşamın bir parçası, olmazsa olmazları arasında yer alıyor.

Peki Onyomani nedir?

Onyomaniye kısaca Alışveriş bağımlılığı diyebiliriz. Hatta insana durmadan alışveriş yapma hissi veren birşey de olabilir. Yapılan bilimsel araştırmalara göre Alışveriş yapmak serotonin hormonunu arttırdığı ve kadınların yüzde 47,9’u, erkeklerin ise yüzde 37,4’ünde Onyomani belirtilerine saptanıyor.

Bir heykel veya etkilendiğimiz bir tablo gördüğümüzde, hücrelerin beynimize gönderdiği elektriksel dalgaların ifade edilişi gibi bir şey. Eğer daha önce böyle bir şey yaşamadıysanız doğru sanat eseriyle karşılaşmadınız demektir. 

Günümüzde giyimden teknolojiye, dekorasyondan sanata kadar pek çok kategoride ürünleri artık fiziksel almaktan ziyade online alışveriş platformlarında rahatlıkla bulabiliyoruz. Peki en son ne zaman internetten değerli bir sanat eseri aldınız? İnternetten sanat eseri alışverişi yapmak dünya genelinde her geçen gün biraz daha büyüyen bir pazar. Dolayısıyla uluslararası sanatçıların eserlerini bir araya getiren ve online olarak da alışveriş yapmanın mümkün olabileceği pek çok platform bulunuyor. Onlardan biri Beymen Art.

Beymen tabii ki sadece moda ürünlerine değil aynı zamanda içinde çok değerli sanat eserlerinin yer aldığı bir seçkiye ev sahipliği yapıyor. Fiziksel ve Online alışverişin sanat dünyasına katkılarının en güzel örneği Zorlu Beymen ve Galataport Beymen de yer alan sanat eserleri. Beymen Art, Dünya genelinde farklı ülkelerden ve bölgelerden sanatçıların eserlerini bir araya getirirken, online sanat eseri alışverişini de mümkün kılıyor.

Gelin hep birlikte Beymen’deki sanat eserlerini ve hikayelerini inceleyelim.

Zorlu Beymen’e girdiğinizde Ev ve Yaşam bölümünde Nilay Özenbay’ın Masumiyet ve Umut veren bebek heykelleri sizi karşılıyor.

Nilay Özenbay heykelleriyle ilgili şunları dile getiriyor;

İnsanın en temel duygusal yaşamını oluşturan arkadaşlık ilişkisi, çocukluğun doğal, heyecanlı, saf davranışlarıyla görsel estetiği büyüler. İki çocuğun arkadaş öpücüğü, rengin ayrımında, duygunun doğallığıyla formun, yuvarlak hatların dönüşünde, izleyiciyi de benzer duygulara davet ediyor. İki çocuk heykelindeki yönelimsellik iki çocuğun kendi iç dünyalarının dışa vurumunda gerçekleşiyor. Kız çocuğunun, erkek çocuğa öpücüğü yetişkinin dışavurumcu dünyasının tersine, heykelin ikili formunda kapalı, içe dönük bir algının verildiği, temel renklerin dolayımında yaşama dahil olduğu bir anlatım diline yerleştirilmiştir. Arkadaşlığın, bir tensel dokunuşun saflığında gerçekleşmesi, yetişkinin yerleşik kalıplarının kökensel olmadığının göstergesidir. 

Çocuğun mutluluğu varoluşsal bir duyguyla yaşaması, yitirilmiş doğallığın en güzel örneği olarak heykelin bütününde canlandırılmıştır.

Esra Meral – Heyecan – Zorlu Beymen

Ev ve Yaşam bölümünde devam ederken karşımıza Esra Meral’in Carpe Diem yani Anı Yaşa serisinden eserler çıkıyor. Anı yaşamanın hayatımızda ne kadar önemli bir rolü olduğunu sanatçı Esra Meral eserleriyle vurguluyor. Zorlu Beymendeki fiziksel eserlerinin yanı sıra beymen.com da online olarak da eserlerine ulaşabilirsiniz.

Esra Meral eseriyle ilgili şunları dile getiriyor;

Anı Yaşamak hayatımızda saniyeler akıp giderken içinde bulunduğumuz tamda o an işte yakalanması gereken bir an! Nasıl olduğunun önemi yok haz veren herşeyle anı yaşamak, zaman durmuş gibi hissedebilmek, o ana kilitlenebilmektir.

Zevk alabilmek, aldığı her nefese şükrederek gülümseyebilmek, kısaca anda olabilmek. Bizi ileriye taşıyabilecek en önemli şeydir anı hakettiği gibi yaşayabilmek. Bu belki bir çikolatayı yerken aldığın haz, şekerlemeyi yalarken yaşadığın his, bir koltukta uzanıp keyfine baktığın an, içinde kıpırtılar uyandıran hislere büründüğün ve o dürtüleri gerçekmiş gibi yaşadığın her  an, dans ettiğin, kahkaha attığın, yeni birşeye adım attığın an.

Madem hayatımız anlardan oluşuyor o zaman neden olmasın mottomuz “Carpe Diem”.

Fırat Neziroğlu – Gece ve Uzay – Beymen Galataport

Şimdi rotamızı Beymen Galataport’a çeviriyoruz.

Beymen Galataport’ta Ecem Dilan Köse & Fırat Engin, Göksu Gül, Hasan Deniz, Ramazan Can, Sarp Kerem Yavuz ve Tom Fellows’un resim, video art, fotoğraf, enstalasyon gibi farklı formatlardan çağdaş sanat eserleri, Beymen Group Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nun en yeni parçaları olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca Fırat Neziroğlu, Garip Ay, Gül Okten x İznik Vakfı, Yadigar Ataklı ve Murat Palta’nın dokuma, ebru, çini, vitray ve minyatür gibi geleneksel Türk sanatlarını modern yorumladıkları eserleri, ayrıcalıklı Beymen deneyiminin bir parçası olarak sergileniyor. Bu arada Beymen Galataportta yer alan sanat eserleri Beymen Çağdaş Sanat Koleksiyonuna ait ve satılmıyor.

Tom Fellows – Beymen Galataport

Türkiye’de yaşayan İngiliz sanatçı Tom Fellows’un Beymen Galataport için özel olarak hazırladığı ve mağazanın deniz tarafına bakan giriş kapısının kolonlarında sergilenen üçlü çalışması, gerek renk tonları, gerekse yansımalarıyla mağazanın denizle bütünleşen atmosferini daha da güçlendiriyor. 

Ecem Dilan Köse – Fırat Engin – Beymen Galataport

Mağazanın giriş katında Ecem Dilan Köse ve Fırat Engin’in Pasifik Okyanusu’nda yer alan ve 7. kıta denilen çöp atıklarının oluşturduğu yığına ithafen tasarladıkları, dünya ve insan arasındaki bu içsel meseleye ışık tutan bir nevi özür niteliğindeki eseri yer alıyor. 

Murat Palta – Beymen Galataport

Girişten itibaren tüm katları birbirine bağlayan, heykelsi formuyla Beymen Galataport’un ikonik tasarımları arasında yer alan spiral mermer merdivende ise Fırat Neziroğlu’nun ellerin tanrısal yaratıcılığını hatırlatan, kadim zamanlar ile gelecek arasında köprü kuran “Gece” ve “Uzay isimli iki dokuma eseri yer alıyor.

Mağazanın İkinci katında yer alan erkek giyim ve erkek ayakkabı katında günümüz genç sanatçılarından Ramazan Can’ın kendi kişisel deneyimlerinden yola çıktığı “Ne Yerdeyim Ne Gökte” isimli eseri karşınıza çıkıyor. Bir yörük ailesinden gelen sanatçı, eserinde ailesine ait yumuşak ve esnek geleneksel yörük halısının tam yukarısında konumladığı aynı desenden çok daha kırılgan, renkli, sert ve ışıklı çalışma ile mağaza geneline hakim olan kontrast fikrini etkileyici bir şekilde vurgulayarak, alana değer katıyor. 

Ramazan Can – Ne Yerdeyim Ne Gökte – Beymen Galataport

Ramazan Can eserini şöyle anlatıyor;

“Ne Yerdeyim Ne Gökte” ismi Yörükleri tanımlamak için kullanılan (konar-göçer) konmak ve göçmek fiilleriyle alakalı. Aslına bakarsan konmak fiilini gerçekleştirenin bir kuş olduğu varsayımı üzerinden ilerleyip yer ve gök kavramlarını bir araya getirdim. Yörükler göç etmeye devam edebildikleri sürece bir kuş kadar özgürlerdi. Ancak yapılan iskân politikaları neticesinde bu özgürlükleri ellerinden alındı. Yok olma eyleminin zamansal akışını (geçmiş-bugün) tam tersinden (bugün-geçmiş) ele almaya başladım. Böylece yarı neon, yarı halı işler, bu sürecin bir parçası olarak ortaya çıktı. Yarı neon, yarı halı işlerle birlikte bu iki ifade aracı arasındaki ilişkiyi ve bunlar arasındaki (iyi-kötü, doğru-yanlış, eski-yeni, yukarı-aşağı, yerde-gökte, sanat nesnesi-sıradan nesne) hiyerarşiyi sorgulamaya başladım.

Sarp Kerem Yavuz – Katmer Hatun – Beymen Galataport

Sanatçı Sarp Kerem Yavuz’un nazar boncuğu ile bize bir İstanbul kedisi çağrışımı yapan “Katmer Hatun” isimli eseri üretim şekli itibariyla farklı bir tekniği mekana taşıyor.

Sarp Kerem Yavuz eseriyle ilgili şunları dile getiriyor;

Katmer Hatun 2018 yılından beri sergilediğim Curse of the Forever Sultan serisinin en sevdiğim eseri. Neonla ve dijital çizimlerle ürettiğim bu fantastik evrende Osmanlı İmparatorluğu günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış. Serideki her eser bu evrenden küçük portreler aslında. Katmer Hatun ise padişahın en sevdiği kedisi. Aslında seriye kedi koymak hesapta yokken, eserleri üretirken kaldığım evin Van kedisi her gün önümde kurulup beni izlerdi, ben de kendimi tutamayıp bir pixel kedi portresine giriştim. Hayatım boyunca yaptığım en zor eserdi diyebilirim.

Biraz online sanat eseri alışverişinin keyfini çıkarayım derseniz Beymen.com ‘da yer alan Ece Kalabak’ın Maskeli Balo, Melisa Kılıç’ın Crocus Pestalozzae, Sultan Burcu Demir’in Segâh Makamı adlı eseri ve pek çok değerli sanatçının sanat eserleri ilginizi çekebilir.

Ece Kalabak – Maskeli Balo – Beymen.com

Ece Kalabak eser hikayesini şöyle anlatıyor:

Üniversitedeyken Mimar Sinan’da her yıl gerçekleşen maskeli balo bizim tarafımızdan düzenlense nasıl olurdu diye sordular. Yağlıboyayı kullanmayı yeni öğrendiğim dönemde yaptığım, tam anlamıyla başlayıp bitirdiğim ilk yağlıboya resmim diyebilirim. İnsanların baskın karakter özelliklerini kostüm olarak giydirdiğim figürlerin yanı sıra kostümü olmayan ama maskeli bir baloda olduğu için kamufle olanlar da var. Figürlerin ilişki içinde olduğu aynı zamanda içinde yalnızlık barındıran bir resim. Mekân olarak klasik maskeli balo mekânı Tophane-i Amire’yi seçtim. Devamını getirmek istediğim resimlerimden biri kendisi. 

Melisa Kılıç – Crocus II – Beymen.com

Melisa Kılıç eserini şöyle anlatıyor;

Crocus Pestalozzae Türkiye’de yaygın adıyla Ümraniye Çiğdemi, endemik bir çiğdem türüdür. Doğadaki endemik türlerle kültür izlerini sentezleyerek hem bu bilgiyi hem de iç dünyamı yansıtıyorum. Çocukken sokakta toprağın içinde çok oyun oynardım. Birçok bitki ve böcekle karşılaşırdım. Bazen bir örümcek bazen bir kelebek veya kasımpatıyı uzun süre seyrederdim ve onların boyutlarında olup oyun oynayabilme arzusu olurdu içimde. Tam tersi de mümkün elbette. Mikro makro ölçeklerle, endemik türler ve kültürümle olan bu oyun ilişkisinde sokaktaki pamuk şeker satan amcayı, camdan dışarı bakan teyzeyi veya bir yerlere tırmanan sallanan çocukları çiğdem içinde resmederek bu ilişkiyi tekrar kurmaya çalıştım.

Sultan Burcu Demir – Segah Makamı – Beymen.com

Sultan Burcu Demir eseri ile ilgili şunları dile getiriyor;

Belirli nesne ve görsel imajların içeriklerinin araştırılması, benim sanat üretme pratiğimin temeli diyebilirim. Bu araştırma kendi kişisel alanımdan, deneyimlerimden başlıyor, sonrasında seçtiğim bağlamlar ve ürettiğim hikâyelerle katmanlı, deneyime dayalı, yarı kurgusal anlatılar oluşturma süreciyle devam ediyor. Anlatı oluşturmak için farklı medyumlar kullanmaya ihtiyaç duyuyorum. Foto-mandala olarak adlandırdığım dijital çalışmalarda benim vazgeçemediğim portre fotoğrafları yer alıyor. Erken çocukluk dönemimde aile albümündeki portre fotoğraflarına dakikalarca ve defalarca büyük bir ilgiyle baktığımı, on iki on üç yaşlarımda gazetelerdeki bir santimetreyi geçmeyen insan portrelerini kesip kolajlar oluşturduğumu hatırlıyorum. İlk foto-mandala çalışmam “Segâh Makamı”. Burada farklı disiplinlerden ve zamanlardan kadın sanatçıların görsel imajları, gözü rahatsız edecek yoğunlukta ve motif oluşturarak bir araya geldiler. Fotoğraflardaki her bir kadın sanatçı kendi yaşam öyküsü ile orada, onları keşfetmeye çalışan ise bakmakta zorlanıyor, çünkü imajların yoğunluğu bir titreşim illüzyonu meydana getiriyor. Segâh Makamının bu fiziksel deneyimi bana bir koroyu çağrıştırdı ve bu koroda bazı trajik söylemler yer alıyordu. Bu trajik söylemleri düşündüğümde melankoli ve hüzün gibi iki kavramla karşı karşıya kaldım ve birini seçmem gerektiğini düşündüm. 

PAYLAŞ