Hamileliğin Kalpten Kaleme Yolculuğu: Muteber Yılmazcan ile “Sen Büyürken” Üzerine

Writer: NYX Magazine

Date: 13/06/2025

PAYLAŞ

Muteber Yılmazcan / Yazar

Röportaj: Nurgül Eryıldır Günay / [email protected]

Anne adaylarının zihnindeki onlarca soru, duygularındaki gelgitler ve bedenlerindeki değişimlerle örülü 9 ay 10 günlük o özel yolculuk… Sevilen yazar Muteber Yılmazcan, bu derinlikli süreci sadece bir anne adayı olarak değil, aynı zamanda bir yazarın gözünden de kayda geçirerek “Sen Büyürken” adlı kitabıyla okuyuculara içten bir rehber sunuyor.
Hamileliğin ilk gününden doğum sonrası üç aya kadar uzanan bu samimi anlatı; yalnız olmadığını bilmek isteyen, bu süreci anlamak ve anlamlandırmak isteyen herkese dokunuyor.
Yılmazcan ile kitabını, anneliği ve hamilelikte yaşanan duygusal dalgalanmaları konuştuk.

“Sen Büyürken” hamilelik günlüğünüzle başlayan bir kitap. Bu süreci kitaba dönüştürmeye nasıl karar verdiniz? Günlük yazarken bir gün yayımlanacağını düşünüyor muydunuz?

Yaşadığımız olaylara dair hislerimiz, zaman geçtikçe değişir. Bunu bildiğimden, kendi iç gözlemimi yapabilmek için hamilelik güncesi tutmaya başladım. İlk başta bunu bir kitaba dönüştürmek gibi bir niyetim yoktu.

Sorgulayan, analitik düşünen ve hamileliği toz pembe bir masal gibi görmeyen biriyim. Anne olmadan önce, anneliğe dair bazı gerçekleri dile getiremiyordum. Çünkü toplumda evli değilsen evlilik, anne değilsen annelik hakkında olumsuz bir şey söylediğinde hemen yargılanırsın: “Kıskanıyorsun” ya da “Sen ne anlarsın ki?” derler. Oysa ki anneliğin karanlık yüzü konuşulmadıkça, birçok kadın yalnız ve yetersiz hissetmeye devam ediyor. Herkesin yaşadığı zorlukları sadece kendisine ait sanması, sessiz bir çaresizliği büyütüyor.

Tam da bu yüzden, bu günceyi sadece kişisel bir kayıt olarak değil, dört uzmanın bilimsel açıklamalarıyla zenginleştirerek bir kitaba dönüştürmek istedim. Çünkü kadın kadının yurdudur; birbirimizin ışığı, desteği olabiliriz.

Mesela oğlum bebekken, bir gün iki yakın arkadaşıma “Bazen çocuk büyütmek istemiyorum,” dediğimde, mükemmel anne gibi görünen o kadınların bana, oğullarını bazen camdan atmak istediklerini düşündüklerini, sessizce duvar dibine çöküp ağladıklarını itiraf etmeleri beni derinden etkiledi. Bu karanlık ama gerçek duygularla ilk kez karşılaştım. İşte bu tür itiraflar, kendi notlarımı kitaplaştırma kararımı kesinleştirdi.

Hamileliğin her aşamasında kadınların farklı endişe ve beklentileri olabiliyor. Siz bu süreçte en çok hangi duyguyla başa çıkmakta zorlandınız? Bu duyguyu yazıya dökmek sizi nasıl etkiledi?

Düzenimin bozulacak olması beni en çok zorlayan şeydi. Hani derler ya, “hayatımda bir boşluk varmış, çocuğum onu doldurdu” — oysa bu sağlıksız bir bakış açısıdır, ama konumuz bu değil.

Benim hayatımda bir boşluk yoktu. Yoğun iş ve sosyal hayatımdan, üretkenliğimden memnundum. Bu yüzden ne hamileliği ne de çocuk yetiştirmeyi abartıp hayatımın merkezine koymayı planlamadım. Aksine, çocuğumla uyum ve işbirliği içinde ilerlemeyi hedefledim — ve öyle de oldu.

Yine de kendime ayırdığım zaman benim için çok kıymetli. Özellikle sabahın ilk 2-3 saati en verimli olduğum saatlerdir; sessizlik, odaklanma, ardından spor ve duşla güne başlama ritüelim vardı. Ancak evde bir bebekle bu düzeni korumak mümkün değil. Oğlum şimdi 3 yaşında ve hâlâ sessizlik bir lüks. Kendimle baş başa kalmak, feragat ettiğim bir özgürlük.

Yazıya dökülen her duygu, insanın kendisiyle yüzleşmesini ve kabul sürecini kolaylaştırır. Bu yüzden yaşam koçları ve psikologlar duyguların yazıyla ifade edilmesini sıkça önerir. Ben de 4 trimester boyunca yaşadıklarımı ve düşüncelerimi kaleme alarak hayatımın yeni gerçeğine daha kolay adapte oldum.

Kitapta pek çok uzmana yer veriyorsunuz. Bu uzman görüşlerini seçme süreci nasıl ilerledi? Size göre bir annenin bu dönemde en çok hangi alanda desteğe ihtiyacı oluyor?

Kitapta görüşlerine başvurduğum dört şahane kadın var: Kadın Doğum Uzmanı Op. Dr. Ayşe Solaroğlu, Hamile ve Doğum Psikoterapisti Uzm. Psk. Neşe Karabekir, Emzirme danışmanı ve Ebe Tülin Bulur ile Doğum Psikoloğu ve Bebek Terapisti Uzm. Psk. Begüm Kodalak Bilik.

Bu uzmanları bir araya getiren ortak nokta; anneye ya da bebeğe tek taraflı değil, bütünsel ve kapsayıcı bir bakışla yaklaşmaları. Kategorize etmeden, yargılamadan, hem anneyi hem çocuğu merkeze alan bir anlayışla destek sunuyorlar.

Ben örneğin vegan besleniyorum ve bu tercihi hamilelikte ve emzirme döneminde de sürdürdüm. Pek çok hekim için bu kabul edilemezken, bu kitapta katkı sunan uzmanlar, annenin yaşam tarzına müdahale etmeden, sağlıklı bir şekilde bebeğe odaklanabilmenin mümkün olduğunu gösterdiler.

Aynı şekilde, kitabın ilk trimester bölümünde sıkça söz ettiğim alkol konusu da buna örnek. Elbette hiçbir hekim hamilelikte alkol kullanımını desteklemez. Ancak önemli olan, bunu suçluluk yaratmadan, anlayışla ve doğru bir dille aktarabilmektir. Bu da ancak sağduyulu ve holistik bir hekimlik anlayışıyla mümkündür.

Annenin en çok hangi alanda desteğe ihtiyacı olduğu sorusuna gelince; bence annenin en çok, onu anlayan ve destekleyen bir eşe ihtiyacı var. Bu eşin yokluğunda ise, onun etrafında bir ‘güven çemberi’ oluşturan kişilerin varlığı, bu yolculuğu çok daha kolaylaştıracaktır.

Oğlunuz Valentino’ya hitaben kaleme aldığınız bölümler oldukça duygusal. Bu yazılar sizce okurlarda nasıl bir etki bırakacak? Okurken en çok hangi bölüm sizi duygulandırdı?

Kitabın baskı öncesi son okumasını yaptığımda, yazımının üzerinden iki yıl geçmişti. Okurken içimden “Vay be!” dedim. Mantığa aykırı bulduğu çocuk sahibi olma fikrinden, değişen hayatına dair gelgitlerine; ardından ikinci trimesterle birlikte sürece uyum sağlayan, doğuma keyifle girip oğlunu şükranla büyüten bir anne portresiyle karşılaştım. Yine de hâlâ çocuk sahibi olmanın mantıkla alınabilecek bir karar olmadığını savunuyor — o ayrı mesele! Zaten bizi yapay zekâlı robotlardan ayıran şey, duygularımız ve insan olmanın bir parçası olan o karmaşık egomuz değil mi?

Ben karmaya ve ruhsal anlaşmalara inanan biriyim. Bu dünya bir tekâmül alanı ve yolculuğumuz boyunca birçok ruhla kesişiriz. Evlatlarımız da bu ruhsal yolculuğun önemli parçalarıdır. Tıpkı bizim, doğacak ruhları seçtiğimiz gibi, onların da kendi gelişimlerine en uygun aileyi seçtiklerine inanırım.

Kitapta sıkça oğluma “ruhum ruhunu selamlıyor” dediğimi göreceksiniz. Çünkü biz birbirimizi seçtik. O, bu hayatta rehberi olarak beni annesi seçti. Ben de bu rolü ciddiye alarak, egolarımı geri plana çekerek, bilgim ve sevgimle onun yanında durmaya niyetliyim.

Bugün hâlâ oğluma beni seçtiği için çok şanslı olduğumu, hayat yolculuğunda bilgim ve vizyonumun sınırları dahilinde, benden talep ettiği müddetçe, kendi egolarımı kenara bırakmaya çalışıp onun yanında ve arkasında olacağımı söylüyorum. O da bana, “seni çok seviyorum anne, annem olduğun için çok şanslıyım. Neden şanslıyım?” diye soruyor. Bunun cevabını günü geldiğinde kendinin tespit edeceğini söylüyorum. Benim dileğim; beni sadece biyolojik annesi olduğum için değil, gerçekten ben olduğum için sevmesi, sayması ve hayatında istemesi.

Bence bir annenin en büyük kazanımı da budur. Anne olan, hamile olan, çocuk sahibi olmayı dileyen ya da bu dileğe henüz ulaşamayan… Hatta kendi çocuğu olmasa da bir evlada annelik yapan her kadının, oğluma yazdıklarımı kalpten hissedeceğini biliyorum.

“Sen Büyürken”i okuyan bir anne adayı sizce bu kitabı bitirdiğinde kalbinde ve zihninde neyle baş başa kalacak?

Aslında bu, benim de merak ettiğim bir soru. Diğer kitaplarımda olduğu gibi, bu çalışmada da okuyucularımdan gelecek geri bildirimleri büyük bir heyecanla bekliyorum. Şimdiye dek bana ulaşan yorumlar, çoğunlukla çocuklarını büyütmüş, deneyimli annelerden geldi. Kendi geçmişlerine dönüp tekrar yaşadıklarını, yazdıklarımda derin bir duyguya kapıldıklarını ve bir zamanlar tabu olan konuların artık biri tarafından dile getirilmesinden duydukları memnuniyeti samimiyetle paylaştılar.

Bu çalışmayı kitaplaştırmaktaki en temel amacım, kadının kadına el vermesi, ses olması, yoldaşlık etmesi… Çünkü ben, dünya barışının ve sağlıklı bir toplum düzeninin anahtarı olarak kadının gücüne yürekten inanıyorum. Mutlu kadınlar; güçlü, sevgi dolu, farkındalığı yüksek kuşaklar yetiştirir. Ve bir kadının gerçekten mutlu olabilmesi, taşıdığı ya da farkında bile olmadığı travmalarıyla yüzleşip, elinden geldiğince onları şifalandırmasıyla mümkündür.

Bu kitapla, kadınlara kendi iç dünyalarına dair bir içgörü sunabilmeyi, onlara yalnız olmadıklarını hissettirebilmeyi umut ediyorum.

PAYLAŞ