Spora Katılım, Temel Bir İnsan Hakkıdır

Writer: Sevil Balaban

Date: 18/04/2022

PAYLAŞ

Prof. Dr. Canan Koca / Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Rekreasyon Bölüm Başkanı Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği Başkanı

Röportaj: Sevil Balaban / [email protected]

Kadınların spora katılımı ve spor alanında toplumsal cinsiyet konularında bilimsel projeler yürütmüş, ulusal ve uluslararası yayınevleri tarafından basılan dergilerde makaleler, kitap/kitap bölümleri yazmıştır.

Ayrıca, Türkiye’nin ilk kadın ve spor sivil toplum kuruluşu olan Kadınlar için Spor v e Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD) kurucu üyesi ve yönetim kurulu başkanı olarak Türkiye’de kadınların ve kız çocuklarının spora katılımları konusunda politikalar geliştirmektedir.

T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Spor Federasyonları ve Spor Kulüplerinin düzenlediği antrenör eğitimleri kapsamında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Sporda Koruma eğitimleri vermektedir.

Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Rekreasyon Bölüm Başkanı Prof. Canan Koca ile başarı dolu kariyerini konuştuk.

Lisans ve yüksek lisans eğitiminiz spor bilimleri alanında. Biraz anlatabilir misiniz, spor bilimleri nasıl bir alan?

Spor Bilimleri, en genel anlamıyla insan harek etini tüm boyutlarıyla sistematik ve bilimsel olarak inceleyen bir alan. Sağlık bilimleri, fen bilimleri, sosyal bilimler ve eğitim bilimleri gibi farklı disiplinlerin bazen bağımsız bazen kolektif olarak çalıştığı multidisipliner bir alan. İnsan hareketinin mekaniğinden etkilendiği sosyal faktörlere kadar geniş bir ar aştırma skalasına sahip bir alan. Bu skalada performans sporu da yer alıyor rekreatif spor da yer alıyor.

Lisans sonrası eğitiminiz sosyolojik alanlara yönlenmiş. Sporun sosyolojik açıdan önemi nedir?

Benim uzmanlık alanım, sporda sosyal alanlar. Bireylerin performans sporuna ve rekreatif spora katılımını etkileyen sosyal faktörlerle ilgileniyorum. Spor sosyolojisi de diyebiliriz. Lisans dönemindeyken toplumsal cinsiyet ve kadın konularıyla ilgilenmeye başlamıştım. Üniversitede bu alanda çalışmalar yürüten öğrenci topluluklarıyla birlikteydim. Kadın tiyatrosu grubumuz vardı ve bu grup benim uzmanlık alanıma yönelmemde en etkili araç oldu. Spor, farklı pozisyonlarda aktörlerin (sporcu, antrenör, yönetici, teknik ekip, taraftar vb.) katıldığı bir pratik. Fiziksel pratiğin ötesinde toplumun sosyal ve kütlürel yapısından etkilenen aynı zamanda bu yapıyı etkileyen bir sosyal pratik. Örneğin, birilerinin güreşi birilerinin futbolu seçmesi onların bire ysel tercihinden ziyade bireyin toplumsal sınıf ve toplumsal cinsiyet ilişkileriyle şekillenen sosyalleşme sürecinin bir sonucu. Bazı toplumlarda güreşin geleneksel olarak kabul gören bir spor olması ama bazı toplumlarda golfün popüler olması o toplumun kültürüyle, tarihiyle açıklanabilir. Ya da spor alanında yaşanan şiddetin önlenmesine yönelik politikaların geliştirilmesi için şiddetin toplumdaki kültürel kodlarını iyi analiz etmek gerekir. Son yıllarda spor ortamında yaşanan taciz ve istismar vakalarını çok duymaya başladık. Taciz ve istismarın spordaki risk faktörleri, performans sporunun “kazanmak her şeydir” kültürüyle çok ilişkili.

Spora katılımın insanlara ne tür katkıları var?

Ben spora hak temelli bir yaklaşımla bakıyorum. Spora katılım temel bir insan hakkıdır. Bu demektir ki spor, en temel insan ihtiyaçlarından birisi. Spor, daha doğrusu fiziksel aktivite sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bileşenlerinden birisi. Sadece fizyolojik sağlık değil psikolojik sağlığımızın da önemli koruyucularından birisi. Özellikle pandemi döneminde bunun önemini bir kez daha fark ettik. Evlere kapandığımız dönemde hareketsiz kalmanın zararlarını yaşadık. Ya da bağışıklık sisteminin güçlenmesinde fiziksel aktivitenin önemini doktorlar çok dile getirdiler. Kadınlar için spora katılımın ayrı bir anlamı var. Spor, kadınların güçlenmesinde önemli bir rol oynuyor. Yani, kadınların birey olmalarında, kendi bedenlerinde ve kendi hayatlarında söz sahibi olmalarında, kamusal alanda yer almalarında olumlu bir etkiye sahip.

Sporu erkeğe özgü bir etkinlik olarak görme eğilimi ataerkil toplumlara özgü bir eğilim olarak görülmekte. Ülkemizde bu durum nasıl?

Sadece ülkemizde değil dünyanın hemen her bölgesinde benzer bir eğilim söz konusu. Spor, ister bir profesyonel meslek alanı olsun ister serbest zaman faaliyeti olsun geleneksel ve tarihsel olarak erkeklerin ve oğlan çocuklarıın bir faaliyet alanı olarak görülüyor. Bir önceki soruda belirttiğim hak temelli anlayış bağlamında ifade edersem, kadınlar ve kız çocukları spora katılım hakkından yeterince faydalanamıyorlar. Araştırmalar kadınların fiziksel aktivite düzeyinin erkeklere kıyasla daha düşük olduğunu gösteriyor ki bu demektir ki kadınlar fiziksel aktivitenin sunduğu sağlıklı yaşam olanağından yoksunlar. Son yıllarda bu durumda önemli bir değişim söz konusu olsa da bu kalıp yargı hem bireylerin zihinlerinde hem de toplumsal bellekte çok derinlerde güçlü olarak varlığını sürdürüyor. Türkiye’de spor federasyonlarına kayıtlı kadın sporcuların oranı %30. Yani her 100 sporcunun 30’u kadın. Bu oran bazı spor dallarında çok daha düşük. Futbol, halter, güreş, boks, motor sporlarında hem sayısal hem de kültürel bir erkek egemenliği var.
Belki de bu sebeple bu alanlarda başarılı olan kadın sporcuların değeri çok yüksek. Olimpiyat Şampiyonu boksör Busenaz Sürmeneli, Dünya Şampiyonu ve Olimpiyat ikincisi Yasemin Adar, ülkemizin popüler isimleri arasında yer alıyor.

Neden daha fazla kadın spora katılım sağlayamıyor?

Bunun sebeplerini çok boyutlu düşünmekte fayda var. Bireysel, kültürel, politik, çevresel faktörler çok etkili. Kültürel faktörlere baktığımızda, toplumda hakim olan toplumsal cinsiyet düzeni, bir anlamıyla ataerkil düzen, kadınların ve erkeklerin hangi aktiviteleri yapacaklarına, hangi sporları nasıl ve ne düzeyde yapacaklarına dair çok köklü kültürel kodlara ve tutumlara sahip. En temelde spor, bir erkek aktivitesi olarak görülüyor. Sporun yapıldığı kamusal alan erkek alanı olarak görülüyor. Ki bunun son on-on beş yılda önemli ölçüde olumlu yönde değiştiğini görüyoruz. Ya da hangi kadınların hangi sporları yapabileceklerine dair kalıp yargılarımız var. Bu kalıp yargıları, ailede, sokakta, okulda, medyada çocuklarımıza aktarıyoruz hep birlikte. Kadınlar dayanıklı değildir, kas kültesi kadınlığı zedeler gibi gerçeklikle ilgilisi olmayan kalıp yargılarla kız çocuklarımızı futbol, güreş, halter gibi sporlara göndermiyoruz. Ya da erkekler esnek değildir, esneklik ve estetik erkekliği bozar gibi kalıp yargılarla oğlan çocuklarımızı cimnastiğe, dansa göndermiyoruz. Spor alanındaki politika yapıcılar da benzer bir görüşe sahip olunca spora teşvik politikaları herkesi her sporu yapmaya teşvik etmiyor, spor programları eşitlikçi ve kapsayıcı olmuyor. Çevresel faktörlere baktığımızda spor tesislerinin kadınlar için erişilebilir olmaması, kadınların ihtiyaçlarına duyarlı olmaması gibi faktörlerle karşılaşıyoruz. Tüm bu faktörlerin birlikte işlediği bir düzende kadınlar da bireysel olarak spora ilgi göstermeyebiliyor, spora dair özgüvenleri ve öz yeterlilikleri düşük olabiliyor.

Ülkemiz sporda toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ne durumda? Kadın sporcu sayısının erkek sporculara göre daha fazla olduğu spor dalları var mı?

Ülkemizin sporda toplumsal cinsiyet eşitliği karnesi maalesef iyi değil. Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD) 2021 Raporundan veriler paylaşayım. Sporcu verilerini Gençlik ve Spor Bakanlığından ve spor federasyonlarından alıyoruz. 62 spor federasyonuna kayıtlı toplam lisanslı sporcu sayısında kadın sporcu oranı %35, erkek sporcu oranı %65. 62 spor federasyonu içinde kadın sporcu oranının erkek sporcu oranından yüksek olduğu 8 spor dalı Dans sporları, Voleybol, Cimnastik, Buz pateni, Binicilik, Hokey, Curling ve Halk oyunları.

Engelli faal kadın sporcu oranı ise %23, engelli faal erkek sporcu oranı %77. Yani, engelli kadın sporcu sayımız çok daha az.

Sporda toplumsal cinsiyet eşitliğinin bir diğer göstergesi antrenörler. Türkiye’de kadın antrenör oranı %32, erkek antrenör oranı % 68. Kadın antrenör oranı, antrenörlük kademe seviyesi arttıkça düşüyor. Çocuklarla ve alt yapılarla çalışan 1.Kademe kadın antrenörlerin oranı %33 iken A takımı ve milli takım düzeyinde sporcularla çalışan 5.Kademe kadın antrenörlerin oranı %7. Kadın antrenör oranının erkek antrenör oranından yüksek olduğu sadece iki spor var: Cimnastik ve Herkes için Spor.

2021 yılı Olimpiyat yılı olduğu için Olimpik verileri de paylaşayım. TOKYO 2020 Olimpiyat Oyunlarına katılan Türk kadın sporcu oranı %47, erkek sporcu oranı %53. 50 kadın ve 57 erkek olmak üzere toplam 107 sporcu katıldı. Kadın antrenörlerin oranı ise sadece %4. Tokyo 2020 Paralimpik Oyunlara katılan 44 kadın ve 43 erkek olmak üzere toplam 87 sporcu katıldı ve sporcu kafilesinin yarısını kadın sporcular oluşturuyor. Paralimpik Oyunlara katılan kadın antrenör oranı ise %16.

Tüm bu verileri birlikte ele aldığımızda şunu görüyoruz: Kadın sporcu sayısı kadın antrenör sayısıyla paralel bir seyir gösteriyor. Yani kadın sporcu sayısını artırmak aynı zamanda kadın antrenör sayısını da artırmanın önemli bir str atejisi. Ama antrenörlük açısından önemli bir kırılım var, o da antrenörlük kademesi yükseldikçe kadın antrenör oranının düşmesi. Olimpiyatlara katılan kadın antrenör sayısının düşük olması da bu kırılımı yansıtıyor.

Ülkemizde kadınların spora katılımını artırmak için neler yapılıyor?

Bu alanda farklı aktörlerin çalışmaları var. En aktif olanlar sivil toplum kuruluşları ve sivil girişimler. Bu alanda hak temelli çalışmalar yürüten Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD). KASFAD’ın düzenli olarak gerçekleştirdiği faaliyetlerin başında kadın ve spor alanında çalışan kurumlara danışmanlık hizmeti, Kadın ve Spor Çalıştayı ve yıllık izleme ve değerlendirme raporları yer alıyor. Kadın ve Spor Çalıştaylarında kadınların ve kız çocuklarının spor, fiziksel aktivite ve beden eğitimi alanına katılımlarında faaliyet gösteren kamu kurumları, yerel yönetimler, spor federasyonları, sponsorlar, spor kulüpleri, sivil toplum kuruluşları, sporcular, antrenörler ve beden eğitimi öğretmenleri gibi farklı kurum ve bireyler arasında diyalog geliştiriliyor. Ayrıca, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Kızlar Sahada, SES Kadın Sporları, BOMOVU, Kızlar Atakta, Fenerbahçe Spor Kulübü ve Birleşmiş Milletler Kadın Birimi Türkiye Ofisi de bu alanda çok değerli çalışmalar yürütüyorlar. Örneğin, Fenerbahçe Spor Kulübü ve BM Kadın Birimi işbirliği sonucunda Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Spor Kurumu Rehberi isimli uluslararası bir rehber hazırlandı ve dünyada sporu yöneten önemli kurumların katıldığı bir etkinlikte tanıtıldı. Bunların dışında Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından düzenlenen antrenör eğitimlerinde 2020 yılı itibariyle toplumsal cinsiyet eşitliği konusu yer alıyor. Bazı sponsorlar ve başarılı kadın sporcular da kadınların spora katılımını artırmayı ve sporda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı hedefleyen projelerde yer alıyorlar.

2016 yılında Inspiring Women in Asian Countries isimli kitabın editörlüğünü yaptınız. Kitapta bahsi geçen kadınlar hangi alanlarda adlarından söz ettiriyorlar? Birkaç isim vermek gerekirse hangi isimlerden söz edebilirsiniz?

Asya ülkelerinde sporda ilham veren kadınların öyküleri, o ülkedeki kadın araştırmacılar tarafından yazıldı. Kitapta, Bangladeşli Mashuda Khatun, Hindistan kadın futbol takımı, İranlı, Iraklı, İsrailli, Malezyalı, Koreli, Japonyalı, Çinli, Nepalli, Suidi Arabistanlı, Pakistanlı, Tayvanlı ve Türkiyeli sporun farklı alanlarında verdikleri mücadelelerle tarih yazan kadınların öyküleri yer alıyor. Her bir kadının öyküsü kendi ülkelerinin, coğrafyalarının tarihsel ve kültürel geçmişleriyle ve değerleriyle şekilleniyor ve bu nedenle her biri çok özgün hika yeler. Türkiye’den Adım Adım platformunun kurucularından Itır Erhart ile Manş denizini yüzerek geçen ilk kadın Nesrin Olgun Arslan’ın hikayeleri var. Bu iki kadının hikayesi ve çabaları benim için her zaman çok özeldir . Bir de Nepalli kadın dağcıların hikayesi çok etkileyiciydi. Himalayalara tırmanış için gelen turistlere/dağcılara rehberlik edecek Nepalli kadın rehberleri yetiştiren üç kız kardeş, hem kendi ülkelerindeki kadınların ekonomik güçlenmesine önemli katkıda bulunuyorlar hem de dünyada sayısı çok az olan kadın dağcılık rehberi yetiştirerek dünyaya örnek oluyorlar.

Canan Koca’nın Aldığı Ödüller:
-2006 yılında, spor ve toplumsal cinsiyet alanında gerçekleştirdiği bilimsel araştırmalar sebebiyle International Association of Physical Education in Higher Education (AIESEP) Genç Ar aştırmacı Ödülü;
-2011 yılında Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) Genç Bilimciler Ödül Progr amı tarafından Üstün Başarılı Bilim İnsanı Ödülü;
-2013 yılında, Üç Kuşak Kadının (Anneanne, anne v e torun) Fiziksel Aktiviteye Katılımının Sosyoekolojik Model ve Feminist Kültürel Çalışmalar Yaklaşımıyla İncelenmesi isimli araştırma projesiyle Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KOÇ-KAM) Toplumsal Cinsiyet Araştırma Ödülü almıştır.
-2009 -2017 yılından günümüze Internationa l Association of Physical Education and Sport for Girls and Women (IAPESGW) yönetim kurulu üyeliği yaparak uluslararası kadın ve spor politikalarının geliştirilmesine katkıda bulunmuştur. Bu katkıları sebebiyle Margaret Talbot Ödülü almıştır.

PAYLAŞ