Tanrıçaya Adanmış Şehir, Atina

Writer: Ayça Akad

Date: 09/08/2022

PAYLAŞ

Adını kentin koruyucusu, bilgelik ve savunma tanrıçasından alan Atina’yı ziyaret ederken, açık hava müzesi tanımının yetersiz kaldığını hissedeceksiniz.

Mimariye yön vermiş görkemli antik yapılarıyla dip dibe, grafiti kaplı asi duvarların arasında kaybolduğunuzda ufak zaman karmaşası yaşamanız olası. Demokrasinin ana vatanı olan bu şehir Sokrates, Platon gibi felsefeye yön veren düşünürlere ev sahipliği yapmış.

Atacağınız her adımda tarihin, felsefenin ve efsanelerin içinde kaybolmadan önce mitoloji ve felsefe ile ilgili yapacağınız ufak bir araştırma, seyahatinizin keyif seviyesini daha da yükseltecek.

Şehirde her yerin birbirine yakın olduğu gerçeğine, arkeolojik alanların kendi içlerinde çok büyük olduğunu da eklemek isterim. Kısıtlı zamanda gittiyseniz metrodan faydalanın ve mermer zeminlerde kaymamak için iyi bir çift yürüyüş ayakkabısı tercih edin.

Havalimanından şehir merkezine ulaşım için 20 Euro’ya 3 günlük sınırsız metro kartı edinin. Böylece metro duraklarında sergilenen antik kalıntılara da göz atabilirsiniz. Konaklama için ise Ermou Caddesi’nin sonlarında, turistik merkezin gürültüsünden nispeten uzak, ufak ve yeterli bir oda tutabilirsiniz. Atina’daki binaların çoğunun çatısından Parthenon göründüğü için otele giriş yaptıktan sonra mutlaka terasa çıkıp manzaranızı kontrol edin.

Mümkünse, gideceğiniz yerlerin biletlerini online olarak alıp, girişlerde kuyruk beklemeyin. Akropolis biletine 20 Euro vermek yerine, Antik Agora, Roman Agorası, Hadrian Kütüphanesi, Aristotle’nin Okulu gibi ören yerlerini kapsayan 30 Euro’luk kombine bileti tercih edin.

Rotanızı Akropolis’ten başlatın. Sabah, Syntagma Meydanın’daki metro ile Acropoli durağında inip müzeyi pas geçerek tırmanmaya başlayın.

Antik Yunan şehirlerinde, şehre yakın tepelerde inşa edilen alanlara akropolis deniyor. Genelde kamu binaları ve tapınaklar olan bu bölgeler, “yukarıda” ya da “yüksekte bulunan şehir” anlamına geliyor ve her büyük ya da önemli şehrin bir akropolisi bulunuyor.

Tarihi günümüzden 2400 yıl öncesine dayandığı düşünülen Atina Akropolisi ise bunlardan en ünlüsü. 152 mt yukarıda bulunan bu bölge “sacred rock” yani “kutsal kaya” olarak da biliniyor ve Atina’da Akropolis’ten daha yüksek bina yapılmasına izin verilmiyor.

Turunuza başlamadan Antik Yunan mimarisindeki Dor, İyon ve Korint denen 3 temel düzenden de bahsedelim. Dor sütunlar kaba görünür ve kaideleri yoktur. İyon düzende bir kaideye oturan sütunlar daha zarif ince uzun olup sütun başlıklarında volüt denilen sarmal biçimli şekiller bulunur. Korint düzeni ise, iyondan sonra ortaya çıkmıştır ve sütun başlıklarında volütlerle birlikte yaprak şekilleri bulunur.

Zeytin ağaçları arasından, kaygan mermer merdivenlerden tırmanırken ilk önce Dionysos sonra da Herodes Antik tiyatrosunu görüyorsunuz. Atina tarihinin ilk sahne gösterilerinin sergilendiği, 17 bin kişilik kapasiteye sahip Dionysos Tiyatrosu, MÖ 6. Yüzyılda inşa edilmiş ve adından anlayacağınız üzere, şarap ve bereket tanrısına adanmış.

Romalı senatör Herodes Atticus tarafından, eşinin anısına yaptırılan diğer tiyatro ise MÖ 160 civarında yapılmasına rağmen günümüzde hala özel etkinlik ve festivaller için kullanılıyor. 5 bin kişilik kapasiteye sahip antik tiyatroda şimdiye kadar Pavarotti’den Frank Sinatra’ya, Maria Callas’a pek çok ünlü sanatçı sahne almış.

Antik Yunan mimarisinin en büyük eseri kabul edilen Parthenon’un bulunduğu alana, Propylaia Kapısı’ndan geriye kalan kolonların altından geçerek ulaşıyorsunuz.

İçeri girer girmez karşınızda, tüm ihtişamı ile Athena’nın tapınağı Parthenon yükseliyor. MÖ 5.yüzyılda, Perslerin eski tapınağını yıkmasından sonra yapılan,  dünyanın en ünlü tapınaklardan biri burası. Dor düzenin başyapıtlarından biri olan tapınak, aynı zamanda altın oranın ilk defa kullanıldığı yapılardan. Bir süre kilise, Osmanlı döneminde cami ve cephanelik olarak kullanılan tapınağın içindeki barut deposu isabet alınca büyük hasar görmüş. Restorasyon çalışmaları hala devam eden tapınağın içine girilemiyor.

Propylaia Kapısı’nın solunda ise, karyadit yani kadın heykeli biçimindeki sütunlar ile süslü “bakireler balkonu” ile tanınan ve adını Atina kralından alan Erekhtheion Tapınağı bulunuyor. Tanrıça Athena ve Tanrı Poseidon’a adanan ve MÖ 4.yüzyılda inşa edilen tapınak, iyon düzeninin kusursuz örneklerinden biri kabul ediliyor. Tapınağın güzeller güzeli karyaditlerinin orijinalleri ise Akropol Müzesinde sergileniyor.

Mitolojiye göre, Atina’nın koruyucusunu seçmek için Athena ile Poseidon arasında düzenlenen yarışmada Athena ‘nın yarattığı kutsal zeytin ağacı bu tapınağın hemen yanında bulunuyor. Yıllar boyu tahrip olsa da defalarca kurtarılan bu ağaç en son İspanya Kraliçesi tarafından, bulunduğu yere dikilmiş.

Athena-Nike Tapınağı ise, Propylaia’nın sağında ve biraz aşağıda kalıyor. Bu arada Zafer Tanrısı Nike’ın çok hızlı koşma ve uçma yeteneği, en tanınmış spor markalarından birine isim babası olmuş, tıpkı Zeus’un habercisi olan, tanrıların en hızlısı ve en kurnazı sayılan Hermes gibi.

Akropolis‘e yeterince doyduysanız, Propylaia Kapısı’nda indikten sonra biraz ileride solda, çelik merdivenlerle çıkabileceğiniz bir tepe fark edeceksiniz. Ares Tepesi (Areopagus) isimli bu kaya parçası, zamanında mahkemelerin düzenlendiği bir yer. Buradan şehir manzarasını seyredebilir ya da ana kapıdan çıkmadan önce sağınızda kalan ufak botanik bahçesinde, zeytin ağaçlarının gölgesinde soluklanabilirsiniz.

Yaklaşık 2 saat süren Akropolis turundan sonra, 300mt uzaklıktaki Akropolis Müzesine girin. Biletinizi müzenin resmi web sitesinden 10 Euro’ya alabilirsiniz. Parthenon’a göre konumlandırılan ve 2009 da açılan müzede, Akropolis’te yapılan kazılarda ortaya çıkarılan çok sayıda heykel ve sanat eseri sergileniyor.  Bunların yanı sıra, Dionysos Tiyatrosu’ndaki yakınlarında bulunan ve büyü ritüellerinde kullandığı düşünülen mistik mermer küre de müzenin ilgi çeken eserleri arasında. İri dairesel kolonlar üzerinde yükselen müze binasının kendisi de antik kalıntılar üzerine inşa edildiği için yer yer cam kaplanan zeminden, müzenin altındaki kalıntıları da görebiliyorsunuz.

Akropolis yorgunluğunuzu atmak için müzenin terasındaki kafede, Akropolis manzaralı bir kahvaltı yapmanızı tavsiye ederim. Ardından müzeye yürüme mesafesinde bulunan, dönemin Roma İmparatoru Hadrian’ı onurlandırmak için yapılan Hadrian Kapısı’ndan geçip MÖ 6.yüzyılda yapımına başlanan Zeus Tapınağı (Temple of Olympian Zeus)’nı ziyaret edin. Ayakta kalan az sayıda sütuna rağmen ihtişamını hala koruyan bu tapınağın, Antik Yunan’da Zeus’a adanan en büyük tapınak olduğu söyleniyor.

Neo-Klasik tarzdaki şık binası ve portakal ağaçları ile dolu keyifli iç bahçesi ile Ulusal Arkeoloji Müzesi (National Archaeological Museum) ise merkeze birkaç durak uzaklıkta. Metro ile Omonia durağında indikten sonra biraz yürüyerek ulaşacağınız müze, dünyanın en büyük Antik Yunan eserlerinin sergilendiği müzelerden birisi.

En ilgi çeken eserlerinden biri altın Agamemnon maskesi olsa da, MÖ 1.yüzyıla ait olduğu düşünülen ve astronomik konumları hesaplamak için tasarlanmış, bilinen en eski analog bilgisayarı olan Antikitera Düzeneğinin orijinalini de bu müzede görebilirsiniz.

Bir zamanlar şehrin sosyal, politik ve ticaret hayatının merkezi olan Atina Agorası, Akropolis’in eteklerine yer alıyor.

Agora’da, şehrin en iyi korunmuş tapınaklarından biri olan ve çirkinliği ile bilinen demir tanrısına adanmış Heptaistos Tapınağı ile MÖ 1.yüzyılda inşa edilen ve Antik Agora Müzesine de ev sahipliği yapan Attalos Stoası bulunuyor. Ana girişi, Adrianou Caddesi üzerinde olan agoranın içinde ayrıca Zeus Stoası ve zeytin ağaçları arasında gizlenmiş Kutsal Havariler Kilisesi de ziyaret edilebiliyor.

Şehirdeki diğer önemli arkeolojik alan ise Monastraki bölgesinde bulunana Roma Agorası. İçinde Roma dönemi kalıntılardan başka, dünyanın ilk meteoroloji istasyonu olarak kabul edilen sekizgen şeklinde Rüzgar Kulesi ile 1458 yılından kalma Fethiye Camisi bulunuyor. Agoranın hemen yakınındaki Hadrianus Kütüphanesi ise korint düzende inşa edilmiş ve kombine biletle ziyaret edebileceğiniz yerlerden birisi.

Yeri gelmişken Antik Yunan döneminde, halkın toplanıp yönetim, siyaset ve ticaret işlerini görüştükleri kent içinde bulunan alanlara agora deniyor. “Kemer altı” anlamına gelen ve bir sokak ya da agoranın yakınında yer alan, halka açık yönetim ve ticaret merkezi olarak kullanılan, üstü kapalı sütunlu galerilere ise stoa ismi veriliyor.

Tarih ve mitoloji kadar sporla da ilgiliyseniz, National Garden’ın yanındaki Panatenik Stadyumunu ziyaret etmeden dönmeyin. Burası dünyanın en eski stadyum yapılarından. Bilinen diğer adı Kallimarmaro olan ve MÖ 3.yüzyılda tamamı beyaz mermere dönüştürülen bu stadyum 1896’da düzenlenen tarihin ilk modern olimpiyatlarına ev sahipliği yapmış. Bu arada, modern olimpiyatlardan önce atletler stadyumda çıplak koşarlarmış ve kadınların olimpiyat oyunlarını izlemesine izin verilmezmiş.

Eğer sportif turunuzu biraz daha genişletip benim gibi Olimpiyat Müzesi’ni de listenize eklediyseniz, merkezden 1 saat uzaklıktaki Olimpiyat Stadının karşısında bulunan Golden Hall isimli alışveriş merkezine gitmelisiniz. Müzede olimpiyatların tarihinden, modern olimpiyatlarda kullanılan biletlerden afişlere, sporcuların kullandığı orijinal ekipmanlara kadar pek çok şeyi görebilirsiniz.

Neoklasik mimariye sahip 19.yüzyıl yapısı olan Metropol Katedrali, Monastraki ile Syntagma arasındaki bölgesinde bulunuyor ve Atina Başpiskoposluğu’nun merkezi olarak hizmet veriyor. Yine civardaki Kapnikarea Kilisesi’nin Atina’nın en eski kiliselerinden biri olduğu ve rahibeler tarafından yönetildiği söyleniyor.

Atina, görkemli kalıntıları ile gözlerinizi doyururken, lezzetli ve büyük porsiyonlarıyla da damağınızı şenlendiriyor. Servisin yavaş ve garsonların da biraz keyfisiz olmasına aldanmayın. Masadan her türlü mutlu kalkıyorsunuz.

Atina’da yaşayan arkadaşım ile birlikte, akşam yemeği için Plaka Bölgesinde Esperides isimli tavernaya gittik. Burası, Plaka bölgesindeki merdivenlerin olduğu yerde bulunuyor. Merdivenlerde oturmak başta cazip gelse de, sohbet edip Partenon’un gece ışıklandırmasının tadını çıkarmak istediğimiz için teras kısmına geçtik. Girit salatası (domates, biber, soğan, kalamata zeytin ve feta peynirli salata), tzatziki (susuz cacık), saganaki (mihalliç peyniri ile hellim arası, bölgeye özel bir sarı peynir kızartması), kabak mücver kızartması, kalamar ve jumbo karides saganaki ile olmazsa olmaz ufak boy bir uzoya, 2 kişi 120 Euro civarında ödedik.

Ertesi gün ise, Monastraki Bölgesinde, Mitropoleos Caddesi kenarındaki O Thanasis’in kaldırıma koydukları salaş masalarda yoğurtlu kebap, domates salatası (feta peynirsiz greek salat), saganaki, tzatzikiye 2 kişi 24 euro ödedik.

Yunan halkının tatlı düşkünlüğüne şaşırabilirsiniz. Etraf, dekorları ile göz dolduran eğlenceli dondurmacılar ve çikolatacılarla dolu. Seçim yapmakta zorlanacağınız çeşitliliğe sahip yer ise Davinci. Özellikle de mango sorbeyi denemenizi tavsiye ederim.

Şehrin bir diğer cazibe noktası ise Ermou’nun sonuna doğru, Pittaki Caddesi üzerinde bulunan Little Kook isimli bir konsept cafe. Ben ziyaret ettiğimde kafenin teması “Alice Harikalar Diyarında” idi. En ince ayrıntısına kadar düşünülmüş dekorların arasında kendinizi kaybedip çocukluğunuza dönmeniz çok olası.

Parthenon’un, şehrin her yerinden görünmek gibi muhteşem özelliği olsa da gece ışıklandırılmış halini görmek için, Monastraki Meydanında bulunan A for Athens isimli otelin roof barına çıkabilirsiniz. Kokteyller ortalama 10 Euro civarında ve çok turistik olduğu için, manzaraya bakıp çıkacağım dediğinizde pek nazik karşılanmıyorsunuz.

Syntagma Meydanı yani Parlemento binasının olduğu bölge şehrin ana merkezi iken Monastraki şehrin turizm merkezi. Psyri ve Plaka Bölgleri ise eğlence hayatına yön veriyor. Lycabettus Tepesi’nin eteklerindeki Kolonaki Bölgesi, şehrin zarif ve elit bölgesi. Saray inşaatı için Kiklad Adaları’ndan getirilen ustalar tarafından inşa edilen Anafiotika Bölgesi ise Akropolis’in eteklerinde bulunuyor ve renkli pencereleri ve beyaz taş evleri ile size denizi olmayan bir Yunan adasındaymışsınız gibi hissettiriyor. Grafiti ve sokak sanatına merakınız varsa ziyaret edeceğiniz semt Exarchia.

Parlemento binası demişken, binanın önündeki Meçhul Asker Anıtında duran askerlerin saat başı yaptıkları nöbet değişim seremonisini izlemeyi listenize ekleyin. Ayakkabılarında bulunan ve başta komik görünen ponponlar, düşmanın dikkatini dağıtıp ayakkabılarının ucundaki bıçakları gizlemek için kullanıyormuş.

Toplamda 1,5 gün kalabildiğim şehirde elbette yapılacak pek çok şey var. Asya sanatından örnekler görmek için ünlü Benaki Müzesi’ni ziyaret edebilir, St George Kilisesi ya da Zappion binasını gezebilir, National Garden’da yorgunluğunuzu atabilir ve 278 mt yüksekteki kurtlar dağı denen Lycabettus Tepesi’ne finuküler ile çıkıp Akropolis’i yukarıdan seyrederek günü batırabilirsiniz.

Atina için birkaç gün yeterli diyenlere aldanmayın. Seyahatinizi biraz daha uzun tutup şehrin tadını yavaş yavaş çıkartın.

PAYLAŞ