Üç Bacak, Üç Yuva, Bir Kalp

Writer: Sevil Balaban

Date: 02/06/2025

PAYLAŞ

Benim adım yok. Ya da artık öyle diyelim.

Bu hikâyeyi anlatmak benim için kolay değil. Ama artık anlatabiliyorum çünkü anlaşıldım.

Çünkü o gittiğinden beri kimse bana eski adımla seslenmedi. Sahip olduğum tek isim, barınakta dosyama yazılan “3B-DK”—üç bacaklı, dişi kedi.

İlk sahibim yaşlı bir kadındı. Ben daha minik bir yavruyken sokakta bulmuştu beni. Üç bacağım vardı doğduğumdan beri. Ama o bunu hiç sorun etmedi. Saçları pamuk gibi, elleri hep lavanta kokardı. Dizlerinin üstünde yatarken, sanki dünya yavaşlar, saatler sadece ikimize akar gibi olurdu. Geceleri göğsüne kıvrılır, kalbinin ritmini ezberlerdim.

Sonra bir sabah… Her şey durdu.
O uyandıramadığım sabah, sadece onun değil, benim de içimdeki bir şey uyandı: Kayıp, boşluk….
Kalbim orada, onun yanında kaldı.

Sonra yabancı sesler, yabancı kokular… Ve barınak. Soğuk, kalabalık ve yalnız. Diğer kediler miyavladı, ben sustum. Hiç miyavlamadım o günden beri. Sanki sesim de onunla gitmişti. Üç bacağımla bir köşede kıvrıldım. Kimseye sokulmadım. Kimseyi istemedim.

Sadece üç bacaklı değil, üç kat fazla yalnızdım artık.

Sonra biri geldi. Gülümsedi. Sevimli bir çocuk ve annesi. Beni sevdiler, eve götürdüler. Güzel bir evdi. Fakat ben yine sessizdim. Oğlan oyunlar oynardı, ben oynamazdım. Annesi başımı okşar, “Hiçbir şey yapmıyor bu kedi” derdi.

Beni yine getirdiler barınağa. “Bu kedi hiç hareket etmiyor,” dediler. “İlgisiz.”

Ama kimse kalbimin kırık olduğunu anlamadı.

İkinci aile daha hevesliydi. İki kız kardeş, ellerinde oyuncak fareler, lazer ışıkları… Ben yine sessiz, yine köşemdeydim. Kalbim hâlâ oradaydı—o lavanta kokulu ellerin içinde.

Bir hafta sonra yine barınağa döndüm. “Bu kedi depresyonda,” dediler.

Evet. Öyleydim.

Her dönüş biraz daha eksiltir ya hani…

Günler geçti. Belki haftalar. Belki aylar. Zaman, bir battaniyeye sarılmış gibi geçti üstümden. Ben daha çok eksildim.

Sonra o geldi. Sessiz bir sabah, kapıdan içeri bir tekerlek sesi…
Farklı bir ses. Sert ama sakin.
Tekerlekli sandalyede genç bir adam. Gözleri bir yerlere bakmıyordu—doğrudan bana bakıyordu.

Bir şey oldu o an.
Benim içimde bir şey titredi.

Yaklaştı. Eğilmedi, zorlamadı. Sessizce bekledi. Sadece baktı. Sadece var oldu… Sonra yavaşça, elini uzattı.

O an kalbimde bir şey kıpırdadı.
Ona doğru yürüdüm.
İlk kez o kadar zaman sonra bir miyav sesi çıktı içimden.

İçimden taşan her şeyi o ince sesin içine sıkıştırdım. O an anladı beni. Bir tek o anladı. Çünkü o da eksikti. O da tamamlanmamıştı bir yerinden.

Beraber çıktık barınaktan. O tekerlekleriyle, ben üç bacağımla. İkimiz de eksiktik ama beraber tamam gibiydik.

Yeni evim, sessiz ama sıcak. Dışarıdan bakınca küçük bir daire, ama içinde devasa bir kalp var.

Onun adı Can. Onun odasında bir köşe, sadece benim için ayrıldı. Üzerinde eski bir yastık ve… evet, lavanta keseleri.

“İsmin neydi senin?” dedi bir gün.
Sustum.
“Lavanta olsun mu?” dedi.
O an, miyavladım.
Kabul ettim. Çünkü içimden bir şey artık hatırlamayı istiyordu.

Biliyor musunuz, bazı kalpler sessizlikte konuşur. Ve bazen, eksik kalpler birbirini tam eder.

Ben artık evdeyim.

PAYLAŞ